Devletler bazen duyulursa mahcup olacakları, kendilerini zora
sokacak işler yaparlar. Bu işleri yaparken yakalanmamak maharet
ister. Bir defa yakalanırlarsa bu krizi idare etmek ise daha fazla
maharet ister. Tedirgin, panik içinde ve aslında kendine güvensiz
iktidarlar yakalanınca sert tedbirler alır. Böylelikle siyasi bir
skandal yaratacağı etkinin katbekat fazlasını doğurur. Daha
rasyonel davranan devletler ise en azından görüntüde işin üzerine
gidiyor gibi davranır, bazı sorumluları tespit eder, gerekiyorsa
yargılar ve siyasi skandalı denetim altına alır.
ABD, tam da İran-Irak savaşının göbeğinde İran’a silah satar
mı?
Hem de İran’ı teröre sponsor devlet ilan etmişken İran’a ambargo
uygularken İran’da iktidarı ABD’yi büyük şeytan ilan etmiş Humeyni
gücünün zirvesindeyken. Peki ya İran’a silahları İsrail üzerinden
satmayı aklından geçirir mi? Hem de İran, İsrail’i haritadan kazıma
niyetindeyken. İsrail, böyle garip bir anlaşmaya onay verir mi?
Akla çok uzak gelen bu senaryo 1985 senesinde gerçekleşti. Amerikan
vatandaşları Lübnan’da rehin alınmıştı. Rehin alanlar, İran
yönetiminin etkisindeydi. İran, gizli kanallardan rehin alınanların
serbest bırakılmasını sağlayabileceğini iletti. Karşılığında,
Irak’la savaşta ihtiyaç duyduğu bazı silahları talep etti.
ABD yönetimi, silahların İran yönetimindeki “ılımlı bir gruba”
gitmesi şartıyla bu talebi kabul etti. Silahları, İran’a İran’ın
can düşmanı İsrail gönderdi. Karşılığında ABD, İsrail’e silah
gönderdi ve İran’ın yaptığı ödemeyi cebe indirdi.
O kara parayı aklamak gerekiyordu. Onun da kolayı vardı.
Nikaragua’daki Marksist rejime karşı savaşan Honduras’ta üslenmiş
ABD destekli kontralar ne güne duruyordu? O para ile antikomünist,
kontra güçleri finanse edildi.
Gel zaman git zaman bu tezgâh ortaya çıktı.
Amerikan yönetimi elindeki çoğu gizli belgeyi evrak imha
makinelerine attı. Öyle ki evrak imha makineleri bozuldu.
Bu siyasi skandal tarihe İrangate ya da İran-contra olarak geçti.
Hayret, bazı belgelerin gizliliğini kaldırmayan, çoğunu imha eden
ABD, İrangate skandalını haber yapan gazetecileri tutuklatmayı
düşünmedi.
Bunun yerine bir komisyon kurdu ve İrangate’de sorumluluğu
bulunanların yargılanmasının yolu açıldı. Elbette işin en tepesinde
olanlar Ronald Reagan dahil işin içinden sıyrıldı. Cezalar azdı ve
Bush zamanında hepsi affedildi. Fakat krizin büyümesi de belli bir
oranda denetim altına alındı.
Devletlerin yüksek ideallere bağlı, özü sözü bir yapılar olmadığını
biliyoruz. Medyanın görevi devletin mesela bir rehin alma vakası
karşısında girdiği tuhaf ilişkileri ortaya koymaktır. Demokratik
oyun böyledir. İrangate örneğinde gördüğümüz üzere bu bazen
ortaoyunudur. Ama rejim yarım yamalak da olsa asgari demokratik
koşulları yerine getiriyorsa, rejimin meşruiyeti bu oyuna
uymasından geçer. Şayet bir siyasi skandalda krizi idare etmek
yerine gazetecileri tutukluyorsanız oyunun kurallarına uymuyorsunuz
demektir.
O vakit de ikiyüzlü de olsa bir demokrasiden değil ancak totaliter
bir rejimden bahsediliyor demektir.