Otoriter popülist yönetimlerin millet
kavramına bakışı bir hayli sorunlu. Kendinden olanı öz, hakiki
millet sayıp geriye kalanı milletin dışında gören bir anlayış bu.
Sadece memleketimizde değil, bu tarz yönetimlerin görüldüğü her
yerde rastlanan bir özellik. İktidarı kaybetmemek için asla elden
bırakılmaması ve milletten saydıkları dağılmasın diye toplumsal
kutuplaşmanın sürekli körüklenmesi
gerekiyor.
“Büyük gerileme” adı
da verilen popülist sağ iktidarların yükselişi aynı zamanda
dünyanın birçok yerinde benzer söylemlerin de yükselişi. Yepyeni
bir vaziyetle karşı karşıya değiliz. 1930’ların dünyasında da
sanayii devriminden sonra kültür savaşları yaşayan Batı
devletlerinde de benzer bir yekdiğerini milletten saymama halini
gözlemlemek mümkün.
Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi fikri bu bir
devleti içten içe çürütüp yıkan sadece kendinden olanı millet görme
anlayışının panzehiri. Batı’da İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan
özgürlükçü ve çoğulcu demokrasilerin gücünü aldığı sosyal demokrat
politikaların sağa evrilmesiyle içine girilen ekonomik kriz ve
gelişen yeni teknolojilerin yol açtığı üretim ilişkilerindeki büyük
altüst oluş başka bir tartışmanın
konusu.