Sayın Numan Kurtulmuş’u bilirsiniz.
Hükümet sözcüsü. Has Parti’nin eski genel başkanı. AKP’nin sağı
yutma operasyonunun bir örneği. Bir zamanlar en sıkı iktidar
karşıtlarının dahi etmeyeceği, yenir yutulur olmayan sözleri AKP’ye
yöneltmesiyle meşhurdu. Harun-Karun
meselesiyle Ali-Muaviye benzetmeleri
literatüre geçmiştir.
Partisini kapatıp AKP’ye geçerken “Numan Kurtulmuş ve arkadaşları
makam,mevki, servet, şan ve şöhret peşinde koşan insanlardan
değildir” demişti. Eski Has Parti’li yeni AKP’lilerden kendisi
hükümet sözcüsü, Ahmet
Demircan milletvekili, Abdülhamit
Gül ise hem milletvekili hem de başkanlık rejimini
öngören anayasa değişikliğinin mimarlarından.
AKP’ye katılmayı reddeden Has Parti kurucularından
Prof. Cihangir İslam ise son OHAL KHK’si
ile ihraç edilen akademisyenler arasında.
Neyse, şimdilik bunu not etmekle yetinelim. Bu geçmişle her sabah
uyanıp aynaya bakmak zorunda olan biz değiliz, kendi
bilir.
İşte sayın Numan Kurtulmuş geçen gün şunu söyledi:
“Avrupa için en büyük tehlike, Avrupa’da artık ayak seslerini
duyduğumuz yeni faşizmin yükseliş sesleridir. Buna karşı
herkesin uyanık olması lazım.”
Senelerdir bu köşe de dahil olmak üzere çok yerde tartışılan bu
konuyu geç de olsa fark etmesi pek güzel. Gerçi artık yükselen
aşırı sağ, popülist dalgadan bahsetmeyen kalmadı. Ama yine de geç
olsun güç olmasın.
Gelgelelim bu hadise hakkındaki neredeyse tüm incelemelerde
sözcülüğünü yaptığı hükümetin siyasi çizgisi de yer
alıyor. Trump, Brexit, Putin ve Erdoğan aynı
yükselen popülist dalganın parçaları olarak değerlendiriliyor.
Kaldı ki karşı karşıya olduğumuz sadece Batı’nın sorunu
değil.
Filipin Devlet Başkanı Duterte’den Hindistan
başbakanı Modi’ye kadar uzanan küresel bir
hadise bu.
Mesela Macaristan
başbakanı Viktor Orban bu
durumu “özgürlükçü olmayandemokrasi” olarak yüceltiyor. Dahası bu
otoriter, popülist yönetim biçimine överek verdiği örnekler
arasında Erdoğan rejimi de var.