Siyasette ittifaklardan bahsedildiğinde, “efendim siyasette iki
artı iki dört etmez” denmeden cümleye başlanmaz. Hakikaten de
doğruluk payı vardır. Bazı ittifaklar, müttefiklerin oylarının
toplamından daha fazlasını bulabilir. Kimilerindeyse “kimya tutmaz”
ittifak oya mal olabilir.
Buna rağmen, ittifakı oluşturanların ayrı ayrı oylarının toplamı
önemli bir göstergedir.
AKP’nin aslında iktidardan düştüğü 7 Haziran seçimlerinde AKP ve
MHP’nin toplam oyu yüzde 57 civarında. Hemen ardından yapılan 1
Kasım seçimlerindeyse iki parti 61.5’i yakalamış. Milliyetçi
söylemin yükseldiği, güvenlik politikalarının ön plana çıktığı bu
dönem, MHP’yi biraz zayıflatsa da iki partinin toplamını önemli
ölçüde arttırmış.
Kurulan “cumhur ittifakı” teorik olarak yüzde 60’larda seyreden bir
oy potansiyeline sahip. Hem cumhurbaşkanını ilk turda seçmeye
yetecek hem de Meclis’te çoğunluğu rahatlıkla sağlayacak bir
potansiyel. Hele buna OHAL koşullarını, giderek yoğunlaşan
milliyetçi hamasi atmosferi ve AKP ile MHP’ye özel dikim seçim
kurallarını eklersek, bu İslam-Türk sentezi yenilmez bir armada
niteliğinde diyebiliriz.
Gelgelelim, MHP, haziran seçiminde AKP ve Sayın
Erdoğan’a karşı müthiş sert bir söylem tutturmuştu. İş,
Sayın Erdoğan’ı vatan hainliğiyle yargılama vaadine kadar gitmişti.
MHP’nin, kasımda da aynı dozda olmasa bile muhalif bir tutumu
vardı.
İki partinin ittifaka en çok yaklaşan işbirliği, başkanlık rejimi
için beraber hareket etmeleriydi. Referandumda başını AKP ve
MHP’nin çektiği birlikteliğin
o da ancak şaibelerin gölgesinde yüzde 51’i bulabildiğini gördük.
Hakikaten de siyasette iki artı iki dört etmiyormuş anladık.
Demek ki sistem değişikliğine, başkanlık rejiminin
kurulmasın...