Putin’le
görüşüldü. Davutoğlu, New York’a Birleşmiş
Milletler toplantısına gitmek üzere. Mesele haliyle Suriye
meselesi. Şöyle mi düşünüyor Cumhurbaşkanı:
“Biz başka devletlere, başka milletlere benzemeyiz. Biz
dengeler adına, çıkarlaradına susacak bir devlet
değiliz. Susan dilsiz şeytanlardan
olmayacağız. Ey Beşşar
Esed! Vallahi bunun
hesabını vereceksin.”
Yok, bunu 2013 Mayısı’nda söyledi. Artık şöyle düşünüyor:
“Belki Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir.”
Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılmaktan, Selahadin
Eyyübi’nin kabri başında dua etmekten bahsederken birden
işte “belki Esed ile...”, “gidilme gibi bir şey...”
Böyle mahcup, kırık dökük kelimelere nasıl gelindi?
İktidarın “Arap Baharı” ve ABD’nin bölgeden çekilmesiyle eline
geçirdiğini zannettiği tarihi fırsatın bir fırsat değil, tarihi bir
yanılgı olduğu ortaya çıktı.
Kibri ve dayanaksız hayalleri iktidarın bunu kabullenmesine engel.
Fakat sahadaki gerçekler mesnetsiz hayalleri, o hayallerin
sahipleri istese de istemese de yıkar.
IŞİD, Esad’a ve Irak’ta anlaşılması imkânsız hükümete zarar
veriyordu, PYD’yi hırpalıyordu. Görmezden gelindi.
Nusra’ya ise göz yumuldu. Ahrar ile kim bilir nasıl bir ilişki
kuruldu!
Bugün IŞİD’i ABD ile beraber usulen de olsa vurmak zorunda
kalırsın.