Memleketimiz iyiden iyiye alternatif bir
gerçeklikte yaşıyor. Bir iki istisna hariç, medya tamamen iktidarın
bülteni haline geldiği için, bu alternatif gerçeklik sürekli
pompalanıyor. İktidar medyasını takip eden biri, dünyanın en
gelişmiş süper gücünde yaşadığını zannedebilir. Sosyal medyaya
girilse bile, insanların büyük çoğunluğu sadece kendi fikrinde
olanları takip ettiği için bu alternatif gerçeklikten çıkamıyor.
Hatta, sosyal medyanın kutuplaştırıcı özelliği alternatif
gerçekliği daha da güçlendiriyor.
Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ, dün yaptığı açıklamada “Kim
ne derse desinTürk yargısı, AB ülkeleri yargısından
da ABD yargısından da hem daha fazla
hukuka bağlı ve hem de daha fazla
adildir” deyiverdi.
Çiğdem Toker’in dün
Cumhuriyet’te yayımlanan yazısını okumak dahi memleketimizde
adaletin halini gözler önüne sermeye yeter. Anayasa Mahkemesi OHAL
KHK’lerini denetlemeyeceğini ilan ettiğinden beri Türkiye bir hukuk
devleti değil. İşleri kanun yapmak olan milletvekillerinin gece
yarıları ansızın getirilen düzenlemelerden haberi yok. Keyfi bir
şekilde işlerinden ihraç edilenlerin ellerinde başvuracakları,
işleyen bir hukuki mekanizma mevcut
değil.
Dünyada en fazla tutuklu gazetecinin olduğu
ülkeyiz. Hâkim ve savcılar, ihraç ve hapis tehdidi altında
iktidarın hoşuna gitmeyecek karar veremiyor. Hâkimlik teminatı
kalktı. Danıştay Başkanı, ana muhalefet partisiyle polemiğe girecek
kadar siyasetin içinde.
Ama Bekir Bozdağ’a göre dünyanın en adil, en
iyi hukuk devletiyiz.
Milli Eğitim
Bakanı İsmet
Yılmaz da benzer bir sanrıya kapılmış.
İlan edildiğinden beri toplumun önemli bir kesimini isyan ettiren
müfredatı “yapılmış en
demokratik, en bilimsel, en çağdaş
müfredat” diye
değerlendirmekte.
Oysa yine Cumhuriyet’te yayımlanan haberlere
bakınca, mesela 4. sınıf sosyal bilgiler kitabının AKP örgütüne
dağıtılan parti içi broşürlerden bir farkı olmadığı görülüyor.
Dinin belli bir yorumunun ön plana çıktığı, bilimden uzaklaşılmış,
kesif bir iktidar övgüsünün 9 yaşındaki çocukların zihnine
aşılandığı bir müfredat söz konusu.