Amerikalı misyoner, din adamı Andrew Brunson’ın
tutukluluğu hakkında kopan fırtına devam ediyor. ABD’nin Brunson’ın
tahliye edilmemesi durumunda Türkiye’ye yaptırım uygulayacağını
başkan ve başkan yardımcısı seviyesinde açıklamasının Türkiye’de
hoş karşılanmayacağı ortadaydı. Dünyada hiçbir ülkenin yönetimi,
böylesine bir tehdit karşısında geri adım attığı izlenimi vermek
istemez. Erdoğan da bilinen sert üslubuyla ABD’den gelen
açıklamalara tepki gösterdi. İç kamuoyunun da hoşuna gidecek “dik
durup, eğilmeyen” lider imajını pekiştirmek gayretindeydi. İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı
Abdülhamit Gül hakkında verilen yaptırım kararının
da sert bir şekilde karşılanacağını tahmin etmek mümkün. Yaptırım
kararında Trump ve başkan yardımcısı
Pence’in evanjelik seçmen tabanına verdikleri
önemin katkısı olduğu görülüyor.
Brunson’ın suçlu olup olmadığı, teorik olarak mahkemenin vereceği
karar bağlı. Ancak iddianame de çok sağlam gözükmüyor. Brunson,
daha ziyade önemsiz, sıradan bir misyonere benziyor.
Ancak malumunuz iktidar medyamız, fantastik habercilikte gerçek bir
dünya markası. 15 Temmuz başarıya ulaşsaydı Brunson’ın CIA başkanı
olacağını bile yazdılar.
Gezi eylemlerinin organizatörleri arasında pastörün de bulunduğu,
Bostancı Gösteri Merkezi’nde bu amaçla düzenlenen bir toplantıya
telekonferans yöntemiyle katıldığı ileri sürüldü. Gezi eylemlerini
düzenlemek için gizlice Bostancı Gösteri Merkezi’nde toplanan
birileri var ve İzmirli bir misyonere de telefonla bağlanıyorlar.
Aynı din adamı, 15 Temmuz başarıya ulaşsa nedense CIA başkanı
olacak. Gelgelelim 15 Temmuz’da ABD’de. Oradan da “hay Allah gitti
CIA başkanlığı” diye hayıflanarak İzmir’e dönüp tutuklanıyor. Çok
da acar bir ajana benzemiyor doğrusu.
Bir b...