100. senesinde konunun gündeme her zamankinden daha yoğun bir
şekilde geleceği biliniyordu. Geldi de.
Ciddi bir kavram karmaşası da bu gündemi iyiden iyiye
bulandırdı.
Tehcir, katliam, insanlığa karşı suç, etnik temizlik, soykırım...
Bir dolu kimi hukuki kimi siyasi kavram havalarda uçuşmakta.
Konu, ecdadımız böyle bir şey yapardı, yapmazdı, yapmıştı
yapmamıştı diye de tartışılıyor.
Evvela belirtmek gerek ki dünyada hiçbir kavmin ecdadı bütün
suçlardan arınmış pirüpak olamaz. Bunun böyle olması için bir
milletin fenalık yapamayacak bireylerden oluşması gerek. Her
toplumda cinayeti, hırsızlığı cezalandırmak üzere kanuni
düzenlemeler olduğuna göre, “bizim ecdat, sırf bizim ecdat
olmaklığıyla suç işlemez ve tertemizdir” demenin bir manası
yok.
Bunun hem manası yok hem de mesela “soykırım” suçunu sanki bir
millet kolektif olarak işleyebilirmiş de bizimkiler işlememiş gibi
son derece yanlış bir akıl yürütmeye yol açar.
Bu bireysel bir suçtur. İşlendiyse de bir millet ve dolayısıyla
ecdat değil, bireysel olarak bazı kişiler tek başlarına ya da
beraber hareket ederek işleyebilir.
Ecdadı aklayacağız diye bütün bir millete, atfedilemeyecek bir
suçun işlenebilirse sanki ancak bütün bir millet tarafından
işlenebilecekmiş gibi anlatmak, deli saçması bir çaba. “Soykırım”ın
olmadığını ırki ve kültürel hasletlerle izah etmek ancak “soykırım”
olduğunu ileri sürenlerin işine yarar.
Peki, bu 1915’te olanlar bir soykırım mıydı?