Anayasa Mahkemesi
Başkanı Zühtü Arslan’ın
30 Ağustos resepsiyonunda cumhurbaşkanı önünde eğilip eğilmediği
bir hayli konuşuldu. Tartışmalı bir ofsayt pozisyonu incelenir gibi
video kayıtları ağır çekimde izlendi. Gönyelerle, pergellerle açı
hesabına girildi. Sayın Arslan eğildiğini reddetti. İktidara yakın
yazarlar meseleyi “imam hatip mezunu
taşralı bir gencin
mahcubiyeti” diye açıklamaya gayret
etti.
Adalet yok olunca, işte böyle baş selamlarının
açısında hukuku aramaya çalışıyoruz. Sayın Arslan’ın fiziken eğilip
eğilmemesi çok da önemli değil. Asıl önemli olan bir hâkimin, insan
haklarına dayanan hukuk devletinin korunması, mülkün temeli olan
adaletin sağlanması konularında iktidarın önünde eğilip
eğilmemesidir. Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı, mahkemenin diğer
üyeleriyle beraber bu konularda çoktan eğilmiş durumdadır. Bunu
anlamak için de fotoğraf karelerine ya da ağır çekim video
kayıtlarına ihtiyaç yoktur.
Hâkimler kararlarıyla konuşur denir. Sayın
Arslan ve arkadaşları kararlarıyla konuşmuş ve OHAL KHK’lerinin
Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemeyeceğine hükmederek iktidar
karşısında çoktan eğilmiştir. Hem de yerlere kadar uzanarak belden
eğilerek ve dizleri kırarak selam
vermişlerdir.
Anayasa Mahkemesi, anlaşılmaz bir gerekçeyle
içtihadını değiştirmiş ve OHAL KHK’leriyle ne istenirse
yapılabilecek keyfi bir rejimin kapılarını ardına kadar açmıştır.
Yarın çıkacak bir KHK, sayın Arslan’a resepsiyonlarda esas duruşa
geçme zorunluluğu getirse, bu düzenlemeyi denetleyebilecek yargısal
bir yol yoktur. O sebeple selam verdi, vermedi tartışmasının da
Anayasa Mahkemesi’nin de pek bir anlamı
yok.
Oysa böyle miydi? Sayın Arslan kendini
özgürlükçü bir hukukçu zannederek bu yaşına kadar gelmişti. Kim
bilir Anayasa Mahkemesi’ne seçilmese ve bu zorlu kararı vermek
zorunda kalmasa öyle zannetmeye de devam edecekti. İnsanların
kendileri hakkındaki kanaatleri hayatın getirdikleriyle sınanmadan
değer kazanmaz.
Geçen gün, Ankara Üniversitesi’nden Yard.
Doç. Kerem
Altıparmak, sayın Arslan’ın hukuki bir
makalesini hatırlattı. Sayın Arslan,
2007’de “İfade
Özgürlüğü: İlkeler ve
Türkiye” isimli kitapta yer alan makalede
OHAL KHK’lerinin denetlenmemesinin “hukuk
devleti anlayışıyla bağdaşmayacak
şekilde, yargının paranteze alındığı
bir siyasi
rejimi” doğurabileceğini
belirtmiş.
Herhalde “liberal” olmanın
pek revaçta olduğu o günlerde bu satırları yazmasının üzerinden 10
sene geçmeden “yargının paranteze alındığı
birsiyasi rejimin” ebelerinden biri
olacağı aklından geçmezdi.