“Adalet teşkilatı içinde hizipleşmelerin oluşması ve
kimi yargı mensuplarınınvicdanları yerine mensubu
oldukları yapıların talimatları doğrultusunda kararvermeleri
hepimizi üzmüştür.”
Cemaate yakın bir holding ve dolayısıyla onun medya grubuna polis
operasyonu sürerken bunu söyledi Cumhurbaşkanı.
Ergenekon davası başladığında ne diyordu?
“Savcı millet adına vardır. İddia makamı millet adına oradadır
ve biz de millet adına hakkı aramanın, hakkı
savunmanın gayreti içerisindeyiz. Eğer bu anlamda
savcılıksa, evet savcıyım”.
Bugün aranan ve yurtdışına kaçan savcı Zekeriya
Öz’le özdeşleşmişti. Yargı bağımsızlığı? Gerek yoktu.
Savcı da millet adına oradaydı, kendi de. Dolayısıyla millet,
savcı, iktidar hepsi aynı şeydi. Hepsi de kendi şahsında
birleşiyordu.
Erdoğan sadece milletin adamı değildi, aynı
zamanda milletti.
O sebeple de her şeyi bilmesinde bir tuhaflık yoktu.
Ahmet Şık, bir kitap yazdığı için tutuklanmıştı
hatırlarsınız.
Erdoğan bu konuda gelen eleştirilere Strasbourg’da Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi’nde açıklık getirmişti:
“Bazı kitaplar var, bombadan etkilidir.”
Yeter mi? Yetmez. Eklemişti:
“Bomba ihbarı gelmişse, güvenlik güçleri bunları toplamaz
mı?”
Toplamışlardı da. Bugün kaçan savcılarla beraber başbakan da
savcılık yapar ve ta Avrupalar’da savcılarına kol kanat gererken
toplamayıp da ne yapsınlar.
Bir televizyon
programında Ruşen Çakır kendisine, “Kitap
yazmak nasıl terör olur”diye sorduğunda ise savcısının,
Erdoğan’ının cevabı hazırdı:
“Daha ilerde inşallah beyefendiyle bir araya gelirsek... Yani
öyle kitaplar vardır ki bombadan tesirlidir”.