Çok sevilen ve tekrar edilen bir siyasi tespittir: “Türkiye
koalisyonlardan çok çekti.” Özellikle AKP bu tespiti
kullanmayı çok sever. Bu, memleketi senelerdir tek başlarına
yönettikleri fikrine hem kamuoyunu hem de kendilerini inandırmaları
için gereklidir. Oysa yakın zamana kadar Türkiye’yi bir tek parti
hükümeti değil bir koalisyon yönetmiştir. Adı ise
AKPGülen koalisyonudur.
Türkiye’nin siyasi partiler arasında kurulan koalisyonlardan ne
kadar çektiği ayrı bir tartışma konusu. Ancak şurası açık ki
Türkiye AKP-Gülen koalisyonundan çok çekti. Böylelikle bu yıllanmış
siyasi tespit haklılığını ispatlamış oldu.
“Ne istediler de vermedik” bu koalisyonun hükümet protokolüydü. Her
koalisyon gibi bu da paylaşım kavgası sebebiyle dağıldı. Her
koalisyondaki gibi anlaşmazlık önce ufak tatsızlıklarla başladı
sonrasında bir girdap gibi bütün memleketi içine çekti.
Koalisyonun Gülen kanadı, askeri ve sivil bürokrasiyi tasfiye
ederek AKP kanadının önünü açtı. Seneler süren bu ön açma hamlesi
tamamlandıktan sonra sıra hükümet protokolünün yenilenmesine geldi.
Bu aşamada elinin güçlendiğini hisseden AKP, protokoldeki “ne
isterseniz veririz” ilkesini değiştirmeye kalkınca, koalisyon
dağılmaya başladı.
Darbelerin, kilit noktalara yerleşmiş disiplinli bir kadroyla
başarılabileceğinin farkında olan cemaat, senelerdir kurduğu ve AKP
sayesinde dokunulmazlık kazanmış kadrosuyla koalisyonun AKP
kanadını sıkıştırmaya başladı. Uzun süre ortada devam eden bilek
güreşini AKP kanadı kazandı. Artık koalisyon yok. Bir tek parti
hükümeti var. O tek parti hükümeti
ise Erdoğan etrafında kenetlenmiş
durumda. Parti içi muhalefetin daha bir süre ses çıkarması
zor.
Darbe girişimine katılan generallerin çoğu son senelerdeki YAŞ
kararlarıyla terfi etmiş. Çoğunun bu rütbelere gelmesinin sebebi
ise özellikle Balyoz davası sebebiyle önlerinin açılması. Cemaat,
siyasi davalarını yürütürken AKP’nin ve bu darbeci generallerin de
önünü açtı.