Bekir Bozdağ’ı bilirsiniz. Hem başbakan
yardımcısı hem de hükümet sözcüsü. Dolayısıyla iktidar adına en çok
konuşanlardan biri. Geçen gün cumhurbaşkanı adayı
Muharrem İnce’yi eleştirdi. Seçim
sürecinde bundan doğal bir hareket olmaz elbette. Ancak Bozdağ’ın
eleştirisi hiç beklenmedik bir yerden geldi. Hükümet sözcüsü,
İnce’yi “medyanın sesini kısmaya çalışmakla” suçladı.
Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün indeksine göre
basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 157. sırada. Hapisteki
gazetecilerde ise dünya lideriyiz.
Bu okuduğunuz gazetenin yönetici ve yazarları uzun süre tutuklu
kaldı. Tahliye edildiklerinde ise verilebilecek en yüksek hadden
ceza aldılar. Hapse girmeyenler ise Çiğdem Toker
örneğindeki gibi milyonlarca liralık tazminat davalarıyla
yıldırılmaya çalışılıyor.
İktidara yakın sermayeye medya imparatorlukları kurdurulmuş. Devlet
televizyonu bir parti televizyonu. İktidarın kontrolünde olmayan
medya bir köşeye sıkıştırılmış. Bir zamanların ana akım medyasında
kalan iktidarın önünde eğilmeyen üç beş muhabir ve yazarın ne zaman
görevden uzaklaştırılacağı belirsiz.
Hal böyleyken, bir muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayını
“medyanın sesini kısmakla” suçlamak ya devasa bir pişkinlikle ya da
tedavisi mümkün olmayan bir gerçeklikten kopuşla izah edilebilir.
Bu iki durum da, devleti yönetenlerde arzulanan nitelikler
değil.
Bozdağ’ın açıklamasının sebebi, İnce’nin TRT’ye tepki göstermesi.
Hepimizin vergileriyle ayakta duran TRT’nin, seçim sürecinde
cumhurbaşkanı adaylarına ayırdığı zaman belli. Aday
Erdoğan açık ara önde. Hem de neredeyse her
konuşmasını özel kanallar da dahil yaklaşık 15 kanal aynı anda
yayımlıyor.
TRT bu çarp...