Rejim değişikliği gerçekleşti. Artık bir başbakan ve bakanlar
kurulu yok. Erdoğan, “size nasıl hitap edelim,
cumhurbaşkanı mı yoksa başkan mı” sorusuna “başkan diyebilirsiniz”
cevabını verdi. Türkiye herhangi bir denetime tabi olmayan,
neredeyse sınırsız güçlere sahip bir tek adam rejimiyle yönetilmeye
başladı. Uygulamada durum buydu, şimdi iş resmiyet kazandı.
OHAL rejimi kalıcılaştı. Artık OHAL’e ihtiyaç kalmadı. Yeni rejim
daimi bir OHAL’dir.
Bugüne dek, denetimsiz bir başkanlık rejimiyle kalkınmış,
demokratikleşmiş, refaha ermiş, vatandaşlarını mutlu etmiş bir
örnek bulmak güç.
Erdoğan, rejim değişikliğini “ülke tarihinin en önemli günü” diye
değerlendirdi.
Ardından da “Türkiye Osmanlı’dan beri tarihinde ilk defa kritik bir
yol ayrımında, tercihini darbe veya benzeri zorlamalarla değil,
milletimizin özgür iradesiyle gerçekleştirmiştir” dedi.
Belli ki başkan, kendini sadece bir rejim değişikliğinin lideri
değil aynı zamanda yeni bir devletin kurucusu gibi de görmekte.
Darbe ve zorlamalara karşı ilk defa milletimizin özgür iradesiyle
bir tercih yaptığını ileri süren yeni başkanın, misafir listesi pek
iç açıcı değildi. Demokratik ülkelerin kendine pek yer bulamadığı
listede, özellikle Afrika’nın “tek adam”ları dikkat çekmekte.
Rejim değişikliğinin Amerikan ya da Fransız tipi bir rejime değil,
Afrika’da sıklıkla karşılaşılan başkancı rejime benzediğini
söyleyenleri de haklı çıkaran bir manzarayla karşılaştık.
Kendisi de bir darbe girişimini atlatmış, başkanlığını darbe
karşıtlığı söylemiyle meşrulaştırmaya gayret eden birinin bunca
darbeci...