"Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini,
neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum.
Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta
son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete
atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de
hasmıdır.”
Bunlar Cumhurbaşkanı’nın sözleri. Yeni Türkiye’nin bir çocukluk
hastalığı olarak Osmanlıcılık başlığıyla Tayfun Atay da köşesinde
konuyu işledi.
Hepimiz Milli Eğitim’in müfredatına göre tarih derslerini gördük.
Bırakalım tarihin 1919’dan başlatılmasını, tarih kitaplarının bir
padişahlar geçidi şeklinde tasarlandığını bilmeyenimiz de
yoktur.
Sayın Erdoğan, olmayan bir dertten yakınıyor. Ancak kastettiği,
Cumhuriyet’in kuruluşundaki tarih anlayışı. Yeni Cumhuriyet
kurulurken Osmanlı’ya belli bir mesafenin alınması ve milli bilinci
pekiştirmek için Türk tarihinin uzak tarihlere dayandırılma çabası.
Yani bir parantez olarak değerlendirilen Cumhuriyeti kapatmak ve
kendi rejimini Osmanlı’nın doğal bir uzantısı olarak resmetmek
amacı bu açıklamaları yaptırıyor.
Erdoğan, Kurtuluş Savaşı’nın yanı sıra Birinci Dünya Savaşı’nı da
milletin şahlanışı olarak değerlendiriyor. Bir işgale ve
parçalanmaya karşı mücadele olan Kurtuluş Savaşı ile Birinci Dünya
Savaşı’nı bir tutmanın pek anlaşılır bir tarafı yok. Savaşta
kahramanca mücadeleler verilmiş olması, emperyalistlerin bölüşüm
savaşına Almanlarla beraber dalındığı gerçeğini değiştirmiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, aynı konuşmasının devamında “Maalesef biz
resmi tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi
düzenledik” diyor. Aslında Osmanlı ordusu iyi durumdayken, masa
başı oyunlarla Cumhuriyetin İngiliz çıkarlarına uygun bir şekilde
kurulduğunu ima ediyor. Bu, İslamcı geleneğin ağzına sakız ettiği
eski bir çarpıtma. İngilizler, Hindistan’daki Müslümanları denetim
altında tutmak için hilafetin kaldırılmasını istedi, laiklikle bizi
Ortadoğu’daki ümmetten kopardı diye özetlenebilecek bir anlayış
bu.
Oysa, mesela Paris Barış Görüşmeleri’nden biliyoruz ki, bizzat
Büyük Britanya’nın Hindistan Ofisi, Hindistan’daki Müslümanlar
ayaklanır korkusuyla ne hilafetin kaldırılmasını istiyor ne de
İstanbul’da padişahın yabancı işgalinde olmasını. Yani İslamcıların
söylediğinin tam tersini savunuyor. Hindistan Ofisi’ni dinlemeyen,
diğer İngiliz siyasetçilerin bile “rüyalarını dahi Yunanca görüyor”
diye sarakaya aldıkları Lloyd George. Onun da ısrarını kıran,
Kurtuluş Savaşı’nın başarılı gidişatı. İtalya, hükümet değişikliği
sonucunda Türkiye politikasını değiştiriyor. Fransa ise Suriye’deki
Arap isyanıyla ilgilenmek için, İngilizlere haber vermeden Ankara
Antlaşması’nı yaparak Anadolu’dan uzaklaşıyor.