Gittikçe yaygınlaşan ve birbirinin devamı olan bu iki sorun bu nedenle de zaten “kadın kadına sohbetlerin” değişmez konularından biridir. “Kemikler ne zaman, ne olduğunda osteopenik ya da osteoporoz damgası yiyor, nedir bu iki teşhisin arasındaki fark?” sorusunun yanıtını merak ediyorsanız, buyurun...
Hanımsanız, hele bir de minyon bir yapıdaysanız, yaşınız da
50’lere yakınsa doktorunuz günün birinde mutlaka size de osteopeni
ya da osteoporozdan bahsedecektir.
Gittikçe yaygınlaşan ve birbirinin devamı olan bu iki sorun bu
nedenle de zaten “kadın kadına sohbetlerin” değişmez konularından
biridir. “Kemikler ne zaman, ne olduğunda osteopenik ya da
osteoporoz damgası yiyor, nedir bu iki teşhisin arasındaki fark?”
sorusunun yanıtına gelince...
Kemik yoğunluğu özel cihazlarla ölçülüyor. Ölçümlerde Dünya Sağlık
Örgütü’nün verileri esas alınıyor. Erişkin birinde T skoru -1 ile
+1 arası normal, -1 ile -2.5 arası osteopeni (kalsiyum kaybı
başlamış sorunlu kemik), -2.5’tan daha küçük değer ise osteoporoz
(kalsiyum kaybı ilerlemiş ve içi boşalmış kemik) tanısı alıyor.
Kısacası osteoporoz, osteopeninin ilerlemiş hali. Ya da osteopeni
osteoporozun başlangıç dönemidir.
Sağlıklı beslenmenin 10 basit şifresi
1- Geleneksel, doğal ve tam gıdalar yiyin:
Geleneklere uygun beslenmek mühim bir ayrıntı. Bu genetiğe de uygun
beslenmek demek. “Basit beslenmek” kuralına uymanız da önemli.
Anlamı şu: Meyvelerin salatasını değil tek bir meyveyi yiyin. Çok
sayıda yiyeceği karıştırıp midenizi çöp torbası haline getirmeyin.
Paketlenmiş değil, doğal gıdaları tercih edin.
2- Şekeri, unu, tuzu minimuma indirin: Şekerin
açık, beyaz unun da örtülü birer zehir olduklarından sanıyorum
kimsenin en ufak bir şüphesi kalmadı.
Tuzun fazlasının ise en azından bazı insanların tansiyonlarını
yükselttiği de kesin. Tuzlanmış füme besinlerin azı böbrek
hastalıkları ve kanserlerle ilişkili olabileceğini gösteren net
kanıtlar var.
3- 50’den sonra etobur değil otobur olun:
Etoburların yani hayvansal proteinlere düşkün olanların
(ve bu yanlışı 50’li yaşlardan sonra da ısrarla sürdürenlerin)
yaşlılıklarında dejeneratif hastalıklara (şeker hastalığı,
hipertansiyon, bunama, parkinson, artritler) ve kanserlere
yakalanma ihtimalleri daha fazla.
Kanserli hastaların neredeyse üçte birinin yeteri kadar sebze,
meyve ve bakliyat tüketmediği, posa, vitamin, mineral ve
antioksidan kazanmadıkları için bu hastalığa yakalandıkları tahmin
ediliyor.
Ama bence sadece uzun bir yaşam uğruna et ve süt ürünlerinden
tamamen vazgeçmeniz gerekmez. Miktarlarını sınırlamanız
yeterli.
4- Az ve öz yiyin: Sağlıklı beslenmek bu işin
olmazsa olmazlarından. Yaş ilerledikçe can boğazdan gelmiyor,
gidiyor, aktif bir hayatı olan yarışı kazanıyor.
Özetle orta yaş çizgisine girdikten sonra az yiyen çok yiyenden
daha sağlıklı ve uzun bir ömür sürüyor.
5- Öğün sayısını azaltıp çiğnemeyi çoğaltın: Bana
sorarsanız önemli bir ayrıntı da 50’li yaşlardan sonra öğün
sayısını azaltmak. Fırsat buldukça da öğün aralıklarını açarak
14-15 saatlik kısa açlık yani oruç periyotları yaratmak lazım.
Geriye kalan 8-10 saatlik sürede ise iki ana ve bir küçük ara
öğünle yetinmek iyi bir seçim.
Mühim bir nokta da çiğneme hızınız ve yeme süreniz. Hızlı yiyen,
lokmalarını iyice çiğnemeyenlerde sağlık sorunları sıklaşmaya
hayatın tadı tuzu kaçmaya ömür kısalmaya başlıyor.
6- Probiyotik gücünüzü artırın: Bağırsaklarınızda
ne kadar fazla probiyotik güç varsa bağışıklığınız o kadar güçlü,
alerjilere direnciniz o kadar fazla, kansere karşı savunmanız o
kadar sağlam, kolesterol, şeker, kilo dengeniz o kadar
yerindedir.
Daha fazla probiyotik için daha çok doğal yoğurt, peynir, ayran,
kefir, boza, tarhana, turşu, sirke, şalgam vb. mayalı gıdalar
tercih edin.
7- Renklilere yüklenin: Bol sebze ve ölçülü meyve
yemek de sağlıklı ve uzun bir ömrün vazgeçilmezleri.
Sebze ve meyve tercihinde en doğru yol da bir tür gökkuşağı
oluşturmak, yani kırmızı, mor, siyah, yeşil, sarı ve diğer çılgın
renklerin oluşturduğu bir renk koalisyonunu tercih etmek.
8- Yumurtasız ve balıksız olmaz deyin: Yumurta bir
aklandı, pir aklandı! İyi ki de öyle oldu.
Çünkü her gün bir yumurta yemek –eğer ciddi bir sağlık engeliniz
yoksa- bedeninize her gün bol miktarda değerli proteini, faydalı
yağı bedeninize kazandırmanız anlamına geliyor. Yumurta içindeki
onlarca yaşamsal besin unsuruyla da –mesela kolin, mesela B12
vitamini, folik asit, CoQ10, omega-3- uzun ve sağlıklı ömrün
garantilerinden.
Balığa gelince... Özellikle omega-3 zengini balıklar (ton balığı,
somon, lüfer, alabalık) protein, vitamin ve mineral kaynıyor.
9- Tohumlardan vazgeçmeyin: Her gün makul miktarda
–ortalama 30 gram- fındık, ceviz, badem, yer fıstığı, Antep
fıstığı, ayçiçeği, kabak çekirdeği, susam tüketmenin sağlığa
yararları tartışılmaz. Bunların tamamı güçlü birer vitamin,
mineral, antioksidan, omega-3, bitkisel protein, faydalı doğal yağ
kaynağı.
10- Baharatları unutmayın: Baharatlar yeni bin
yılın sağlık trendi. Her türlüsü marifetli mi marifetli.
Dereotu, kekik, fesleğen, anason, zencefil, rezene, zerdeçal,
tarçın, biberiye, kırmızıbiber, karabiber hiç fark etmiyor,
saydıklarımın her biri kullanan herkese, her yaşta şifa ve uzun
ömür garantisi veriyor.
Birinci sıraya zerdeçalı yazın. Hemen arkasına tarçını, zencefili,
karabiberi ekleyin.
Listeyi kekiksiz, nanesiz bırakmamaya da dikkat edin.
Egzersiz belleği nasıl güçlendiriyor?
Düzenli egzersiz alışkanlığı sadece beden için değil, genç bir
beyin ve güçlü bir bellek için de güzel bir alışkanlıktır.
Her gün düzenli yürümek ise bunamayı önlemek için en güzel, ucuz,
etkili bir fırsattır. “Nasıl oluyor?” diyorsanız özeti şudur...
- Yürümek stresinizi azaltır. Depresyon riskini frenler. Bunları
beyin-bellek düşmanı insülin ve kortizol hormonlarının seviyesini
düşürerek başarır.
- Düzenli yürüyüş beynimizdeki “mutluluk kimyasallarının” miktarını
çoğaltır. Egzersiz yapanlarda beynin endorfin ve serotonin içeriği
daha yüksektir.
- Egzersiz beyin hücrelerine giden kan miktarını da artırarak
nöronların taze besinlerle beslenmelerini, oksijenlenmelerini ve
atık maddelerden temizlenmelerini kolaylaştırır.
- Uykunun kalitesini artırarak belleği adeta ütüler.
- Beyin hücreleri arasındaki bağlantıların sayısını artırarak
hücreler arası bilgi aktarımını kolaylaştırır.