Bunlar da genelde arkasındaki ürünlerle birlikte “pazarlanan” eski bir diyet çeşididir. Ketoza sokarak zayıflatmayı ilk gündeme sokan ise Amerikalı hekim Dr. Atkins’tir. Dr. Atkins ürün de satardı. Kendisi öbür âleme göç etse de ürünleri satılmaya devam ediyor. Fransız hekim Dukan’ınki de öyle oldu. O da ürün pazarlayıp para kazandı. Başka örnekleri yok mu? Var! “Peki siz neden karşısınız ketojenik beslenme modeline?” diye soruyorsanız, buyurun...
İşte 10 sebep
Keto diyetleri neden sevmeyiz?
k Ketojenik diyetler sağlığımızın ciddi ciddi düşmanı da onun
için sevmeyiz.
k Bu tür diyetler kaş yapayım derken göz çıkardığı, kas yapayım
derken kas yaktırdığı için sevmeyiz.
k Kanser riskini artırdığı, özellikle kalınbağırsak ve rektum
kanseri riskini daha yüksek rakamlara taşıdığı için sevmeyiz.
k Bedeni bir asit havuzu haline getirdiği, asit-baz dengesini
sabote ettiği, neticede daha hızlı yaşlandırdığı için sevmeyiz.
k Cildin elastikiyetini ve sıkılığını korumakla ilgili yapıları
bozduğu, cilt kırışıklığını tetiklediği, cilt sağlığını sabote
ettiği için sevmeyiz.
k Oluşturduğu aşırı protein yükü nedeniyle bir taraftan asit-baz
dengesini bozup aşırı ürik asit, kalsiyum ve fosfat yükü
oluşturarak, diğer taraftan da böbreğin taşıdığı yüke yük ekleyerek
böbrek hastalıkları riskini artırdığı için sevmeyiz.
k Farklı mekanizmalarla -mesela asidoz durumunu tetikleyerek,
kemiklerden kalsiyum kaybını tahrik ederek- kemik erimesi riskini
hızlandırdığı için sevmeyiz.
k Metabolik yapının altını üstüne getirdiği, bedeni ketoza sokarak
her şeyi tehdit ettiği için sevmeyiz.
k Eğer saydığım gerekçeler size hâlâ yetmiyorsa, bu kadar bilgi de
sizi tatmin etmiyorsa son olarak şu notu da bir kenara
yazıverin:
Araştırmalar günlük karbonhidrat tüketiminin 75 gramın altına
indiği -yani bakliyatın, kuruyemişlerin bile yasaklandığı-, hele
hele bu rakamın 25 gram ile sınırlandığı durumlarda verilen
kiloların zaten hızla geri alındığını, bunun nedeninin de diyeti
takiben gelişen kontrolsüz karbonhidrat açlığı olduğunu
gösteriyor.
k Kısacası “diyet kolik” biri olmak istemiyorsanız “protein kolik”
biri de olmamaya dikkat etmek zorundasınız.
Haşimoto hastalarına mühim tavsiyeler
◊ Hastalık teşhis edildikten sonra iyot, tuz ya da tuz ihtiva
eden bir ilaç kullanmamalısınız.
◊ Hormon desteği alsanız bile en az yılda bir kez tıbbi
değerlendirmeden geçmelisiniz. Kullandığınız hormon miktarının
zaman içinde az ya da çok gelebileceğini, bu durumdan zarar
görebileceğinizi unutmayın.
◊ Tiroit hormonu yanında selenyum desteğinden faydalanmanız
hastalığı kontrol altına almaya yardımcı olabiliyor.
◊ Doktorunuz tiroit hormonu desteği kullanmanıza karar verdiyse
kullandığınız ilacı ve dozu ona sormadan sakın değiştirmeyin.
◊ İlacınızı daima aç karnına alın. (Tiroit hormonları aç karnına
alındıklarında daha iyi emiliyorlar.) Eğer midenize zarar verirse
tok karnına da kullanabilirsiniz ama dozun mutlaka buna göre
ayarlanması gerektiğini aklınızda bulundurun.
◊ Tiroit hormonu kullanırken demir ve kalsiyum içeren hapları aynı
anda almayın. Ayrıca aç karnına kullanılan mide haplarını da bir
başka öğünde almaya çalışın.
◊ Gebe kalırsanız bunu en kısa zamanda doktorunuzla görüşün.
Gebelik süresince ve doğum sonrasında doktorunuzun bir kontrol
planı oluşturması gerekecektir.
◊ Haşimoto hastalarının depresyon, diğer bağışıklık sistemi
hastalıkları ve kronik yorgunluk sendromuna daha sık
yakalandıklarını unutmayın.