Batı demokrasinin beşiği. Antik dönem tezleri ve pratiklerinin modern devletin ortaya çıkışıyla yeniden keşfedilmesinin ardından kurumsallaşan demokrasi düşüncesi Batı’nın en önemli kazanımı. Aslında bu yönüyle insanlık adına önemli bir kazanım.
İnsanlık adına önemli bir kazanım, zira Batı dışındaki uygarlık
havzalarının tamamında adalet, eşitlik, özgürlük, dayanışma,
yönetenlerin hesap verebilirliği gibi parametreler önemli olup,
siyasal işleyişte referans değere sahiptir. Bu nedenle bu
referansların kurumsal ifadesi olan demokrasiyi ortak bir kazanım
olarak değerlendirmek yanlış değil. En azından “yönetim usulü”
olarak yanlış değil.
Özellikle İslam’ın ortaya çıkışından 11. yüzyıl başlarına kadar
belli belirsiz bir şekilde erkler ayrılığı ilkesinin uygulandığı ve
“kural koyma” ile “hüküm verme” fonksiyonlarının daha çok toplumsal
mekânda icra edildiği, yalnızca yürütme fonksiyonunun “saray”a
tevdi edildiği dikkatli siyasi tarihçilerin gözünden
kaçmıyor.
Ancak Batı’da ortaya çıkan demokrasi düşüncesi ve pratiğini
“insanlığın ortak kazanımı” olarak nitelendirmekte bazı zorluklar
var. Demokrasiyi Lincoln’un veciz ifadesiyle “halkın halk için ve
halk tarafından yönetilmesi” olarak tanımlarsak problemin nereden
kaynaklandığını fark edebiliriz. Bu tanımlamayı Avrupa’daki ulus
devletler gerçeğine uyguladığımızda ortaya çıkan sonuç şu oluyor:
Fransız halkının, Fransız halkı için, Fransız halkı tarafından
yönetilmesi Fransa’da demokrasiyi anlatmış oluyor. Fransız halkı
dışındakiler bu ilişkinin parçası değil.