Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Metafizik ilgimiz felsefenin neresindedir?

Bilimleri madde ve zihin bilimleri olarak iki büyük kategoriye ayıran Bergson, bir bilimin felsefesini, o bilimin ihtiva ettiği hakikatleri mümkün olduğu kadar güçlü bir sentezle birliğe getirme çabası olarak”...

13 Ocak 2019 | 170 okunma

Bilimleri madde ve zihin bilimleri olarak iki büyük kategoriye ayıran Bergson, bir bilimin felsefesini, o bilimin ihtiva ettiği hakikatleri mümkün olduğu kadar güçlü bir sentezle birliğe getirme çabası olarak” tanımladıktan sonra salt felsefi uğraşıyı da “üst” nitelemesiyle şöyle çerçeveler:

“... üst felsefe (...) de madde ya da zihin bakımından söylenebilecek ve bilinebilecek her şeyi birkaç basit formülle ifade eder. İşte bu en üst bilim metafiziktir, ya da doğanın ötesinde olan, en üst felsefi bilimdir, tüm bilimlerin baş tacıdır.” (Metafizik Dersleri, çev.: B. Garen Beşiktaşlıyan, Pinhan)

Bizde tasavvuf / ilahiyat olarak adlandırılan metafiziğin, Heidegger tarafından modern Batı felsefesi olarak, normal bir çabayla aşılması çok zor bir seviyeye yükseltildiği ise malumdur.

Yeni felsefeyi “varolanları varlıklarının temel konstitüsyonu bakımından tefsir eden ontoloji” olması bakımından Fundamental Ontoloji olarak adlandıran Heidegger’in metafizik tefekkürü Müslüman mütefekkirleri de etkilemekte ve dolayısıyla Sokrat, Eflatun, Aristo.. metafizik tefekkürünün geçmişte İslam dünyasındaki yoğun etkisi tematik ve teknik olarak bugün de devam etmektedir.

Hal böyle olunca, tasavvufa dair aile-içi malum yeni çatışmalara, modern Batı felsefesinin tasallutunda yeni sorunlar eklenmekte ve bunun neden olduğu akıl (bakış) karışıklığında yaşanan problemlere karşı sahih tedbirleri (fikriyatı) üretmek oldukça zorlaşmakta; buna bağlı olarak “Metafizik ilgimiz felsefenin neresindedir?” sorusunun sorulması, söz konusu tartışmaların önüne yerleşmektedir.

Geçmişteki Müslümanların bu soruyu nasıl cevapladıklarını tespit etmek konunun ilk noktası olsa gerektir. Zira, “İslam düşüncesinde, İbn Sînâ’nın (ö. 428/1037) felsefi sistemine yönelik olarak Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) Tehâfütü’l-Felâsife adlı eseriyle başlayan bir eleştiri geleneği vardır” ki, bu gelenekle dün mümkün olan, bizim için bugüne sunulmuş verili / deneyimlenmiş bir imkandır.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
İslâmcılık teriminin siyasî soykütüğü 27 Nisan 2024 | 151 Okunma Siyonazilerin vasıfları 23 Nisan 2024 | 94 Okunma Altın Buzağı’dan Kızıl Düveye 20 Nisan 2024 | 262 Okunma Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi 18 Nisan 2024 | 966 Okunma Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek 16 Nisan 2024 | 347 Okunma