Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Dil meydan muharebesinin yeni yılı

“Dil Bayramı kutlanacak” başlıklı haberi görünce, içimden “Dil devriminin güçlenmesine, gelişmesine katkıda bulunmak ve...” şeklinde başlayan malum nakaratın tekrarlanma vaktinin...

27 Eylül 2019 | 80 okunma

“Dil Bayramı kutlanacak” başlıklı haberi görünce, içimden “Dil devriminin güçlenmesine, gelişmesine katkıda bulunmak ve...” şeklinde başlayan malum nakaratın tekrarlanma vaktinin geldiğine hükmettim.

Bu nakarat önemlidir, zira devlet baskısıyla bir gecede değiştirilen dilimiz, bu ifade tarzıyla doğrudan Sol-Kemalizmin kurtuluş retoriğine eklemlenir; İngiliz’i, Fransız’ı, Yunan’ı yurdumuzdan kovmanın gerekçesi, dili zorla değiştirmenin gerekçesiyle eşitlenerek, “dilimiz de işgal altındaydı, yurdu işgalden nasıl kurtardıysak, onu da işgalden kurtardık” demeye getirilir.

Yaklaşık yüz yıldır tekrarlanagelen bu resmi ideolojik telkini artık kimsenin yutmadığı aşikardır; kabile diline sıkıştırılarak felsefedeki (düşüncedeki), ilimdeki ve bilimdeki iddiasına son verilen Türkçenin, aynı yollarla Batı dillerinin işgaline maruz kılındığı malumdur; ayrıca dilin hem yaşayan bir varlık olduğu, hem de bir gecede zorla değiştirilmesini birlikte savunmanın aklen mümkün olmadığı bugün beş yaşındaki bebelerce bile bilindiği bir hakikattir.

Öte yandan, Cumhuriyet Türkiye’sinde dil meselesinin gerçekte bir din meselesi olduğu işin uzmanları tarafından bir değil bin defa ispat edilmiştir. Din dilini unutturmak kastıyla elifba’dan alfabe’ye geçildiği, tilcik üretimine ilkin dini terimlerden başlanmasından, Ezan’a tasalluttan da zaten bellidir.

Yine de, “Tarih, canımız istediğinde durdurup inebileceğimiz bir otobüs değildir” hükmünce, “Geçmiş geçmiştir, biz geleceğe bakalım, dilimize Yunus Emre – Şeyh Galib hattındaki gücünü yeniden kazandırmaya çalışalım” dememiz, bu meselede en doğru, en isabetli yönelim olsa gerektir diye düşünmekteyiz.

Diğer bir söyleyişle, kendi dilimizi bir meydan muharebesi içinde yaşamanın ve yaşatmanın saçmalığında boğulmamak için onu yaşayan varlık olarak kendi esasına ve şartlarına tabi kılmanın daha doğru olacağına inanıyoruz.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
İslâmî hareketten kavramlar savaşına… 30 Nisan 2024 | 138 Okunma İslâmcılık teriminin siyasî soykütüğü 27 Nisan 2024 | 159 Okunma Siyonazilerin vasıfları 23 Nisan 2024 | 99 Okunma Altın Buzağı’dan Kızıl Düveye 20 Nisan 2024 | 262 Okunma Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi 18 Nisan 2024 | 968 Okunma