Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Bergson’un iki müridi: Hisar ve Tanpınar

Abdülhak Şinasi Hisar, 1905-1908 yılları arasında tahsil için Paris’te bulunmuştur. Bu yıllar, felsefede Bergson rüzgarının esmeye başladığı yıllardır. 1896’da Madde ve Hafıza’sı...

02 Eylül 2018 | 3.082 okunma

Abdülhak Şinasi Hisar, 1905-1908 yılları arasında tahsil için Paris’te bulunmuştur.

Bu yıllar, felsefede Bergson rüzgarının esmeye başladığı yıllardır. 1896’da Madde ve Hafıza’sı, 1900’de Gülme’si, 1903’te Metafiziğe Giriş’i, 1907’de Yaratıcı Tekamül’ü yayınlandığına göre, Hisar’ın o Bergson rüzgarının tam ortasına düştüğü aşikardır.

Hisar, üzerindeki Bergson etkisinden, açık değil dolaylı olarak söz etse de, özellikle Fehim Bey ve Biz (1941), Çamlıca’daki Eniştemiz (1942) ve Boğaziçi Mektupları (1954) adlı eserlerinde bu etkiyi (okurun anlayış derecesine tabi olarak) gizlememiştir.

Bu yazının öznesi Bergson olmadığından, onun kendi çağdaşı olan felsefecilerden farkını ve dolayısıyla Hisar’ı ve aşağıda değineceğimiz üzere Tanpınar’ı etkileme nedenini, istitraden (okurun söylenenden söylenmeyeni çıkarağına olan inancımızla) kısaca belirtelim: Bergson Materyalizm’e, Marksizm’e, Sosyalizm’e ve Entelektüalizm’e karşıdır.

Oğuz Demiralp’in, Hisar hakkındaki kıymetli bir değerlendirmesinden yapacağımız şu kısa alıntıdan, onun Bergson’un felsefi anlayışının içinden geçme düzeyini de sanırım tespit edebiliriz:

“Yazarımız, namazında olmasa da, niyazındadır, atadan kalma bir alışkanlığı sürdürür. (...) Hisar’a göre ‘her maddiyatın temeli maneviyattır’. (...) Yazarımız, namazında olmasa da, niyazındadır, atadan kalma bir alışkanlığı sürdürür. Ne ki, rahatça “yazık ki ben mutekit değilim” der. ‘Artık semanın oğulları olduklarını sanan eski insanlar değiliz’ de diyecektir. Dinsel-felsefî bağlamdaki düşüncelerini ‘Fanilerin Hüznü’ yazısında iyice açıklamıştır. Yazar, bilime, özdeki düşünceye, insanı dinsel, mitsel yanılsamalardan uzaklaştırdığı için kızar neredeyse. Çünkü ‘nebatî hayat’ın bilinçsizliğine düşmesi, ‘hayvanî hayat’ ile yetinmesi olanaksız olan yeni insan kendine yeni bir varoluş biçimi bulamamış, kendi özdekselliğiyle henüz uyum sağlayamamıştır. Bu çerçevede devinen bir bilincin gizemciliğinden söz edilemez. Yapıtındaki imgeler, ‘esatirî’ bir dünyaya duyulan özlem, daha somut ve gizli özlemlerin kılıfıdır.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi 02 Mayıs 2024 | 401 Okunma İslâmî hareketten kavramlar savaşına… 30 Nisan 2024 | 138 Okunma İslâmcılık teriminin siyasî soykütüğü 27 Nisan 2024 | 161 Okunma Siyonazilerin vasıfları 23 Nisan 2024 | 103 Okunma Altın Buzağı’dan Kızıl Düveye 20 Nisan 2024 | 263 Okunma