Bayramın ilk gecesinde sosyal medyanın konusu, Top Model Of the
World'de Türkiye'yi temsil ettiği söylenen Ecem Uzgör isimli bir
modeldi. Bir anda, ismini daha önce hiç duymadığımız Uzgör'le
ilgili twitler ardı ardına geldi. Kısa sürede Twitter'da TT (çok
konuşulan) oldu.
Modelin resimlerini paylaşan kullanıcılar genel olarak "Onu
Türkiye'yi bir güzellik yarışmasında temsil edecek kadar güzel
bulmadıklarını" söylüyordu.
Televizyon programlarında bile Uzgör'ün "güzel olup olmadığı"
konuşuldu. Ama ne konuşmak!
Pek çok kişi gibi kendimi mevzuun ortasında buldum. İtiraf
etmeliyim ki önce model hakkındaki yaratıcı esprilerin cazibesine
bir ara ben de kapıldım.
Hatta kimi yaratıcı twitleri kıskandım. Görmediğim, tanımadığım,
hakkında hiçbir şey bilmediğim genç bir kızla ilgili "kırıcı" olup
olmadığına hiç takılmadan esprili bir twit atmayı düşündüm.
Bereket, durmayı başarabildim.
İnternetin başına oturup mevzuun ne olduğuna, Uzgör'in kim olduğuna
dair kısa bir araştırma yaptım.
Sonuç mu? Tek kelimeyle üzüldüm.
Birincisi ortada yeni bir haber yoktu. Söz konusu yarışma 20 gün
önce Almanya'da yapılmıştı.
İkincisi Uzgör'ün katıldığı bir güzellik yarışması değil, modellik
yarışmasıydı.
Yani simetrik ve kusursuz yüz hatlarının değil, vücut ölçülerinden
tutun da yeteneklerine kadar modellik kriterlerinin gözetildiği bir
yarıştı bu.
Daha önceki yıllarda da Türkiye'yi modellik yarışmalarında temsil
edip başarılar elde eden Uzgör de bu kriterlerin çoğunda iddialı.
Pek çok elemede yüzlerce adayı geride bırakacak kadar başarılı. İyi
bir eğitim almış, birkaç dil biliyor, sesi güzel, şarkı söylüyor
vs.
Ve evet, kaldı ki güzel de bence.
"Podyuma çıkıp değerlendirilmeyi göze alanı değerlendirmek hakkımız
değil mi" diye soruyor olabilirsiniz.
Elbette hakkımız. Ama acaba o gece "ülkece" sosyal medyada
yaptığımız fahri "jürilik" miydi? Yoksa toplu halde bir şeyi
sevmeye ya da ondan nefret etmeye müsait olan o ilkel dürtümüze
teslim olmak mı?
Sosyal medyada yazdıklarımız yaratıcı espriler miydi yoksa "linçe"
ortak olmanın dayanılmaz hafifliğiyle saçtığımız zehirli oklar
mı?
Kızmayın ama biraz çirkinleştik o gece.
***
Cumhuriyet kan görmemeye dayanamıyor!
Kurban bayramlarının o alışıldık görüntülerine bir süredir
rastlamıyoruz. Artık trafikte koşturan boğalar, kan gölüne dönmüş
sokaklar yok.