Bir iç savaş muhabbetidir gidiyor. Peki ne olmuş ya da olacakmış
da iç savaşa sürüklenecekmişiz? Parlamento rehine alınıp, tamamının
iradesinin postal altına alındığı dönemlerde bile iç savaşa
meyletmeyen bu halk niçin silaha sarılacakmış? 50 bin kişinin
hayatını kaybettiği, 17 bini aşkın faili meçhulün olduğu 90'larda
bile böylesine çığlıklar atmayan bu felaket tellallarının dayanağı
neymiş?
Çünkü efendim, bu iş çok uzamış. Meşruiyetinin kaynağı halkın
oyları olan iktidar sandıkta devrilemiyormuş. Demokrasi falan da
bir yere kadarmış. E çoğunluk halk da cahil olduğu için azınlıktaki
vatandaşın istediği parti yarışı kazanamıyormuş.
İşte bu yüzden sokakta zorbalıkla, sabotajla, terörle iktidarı
almak meşru imiş. Bu tezler liseli çocukların çıkardığı sol
dergilerde falan yer alsa gülüp geçeceğiz en fazla. Zira iktidarın
meşruiyeti tartışmasında demokratik kaygılar gütmeyen "devrimciler"
için ortada garip bir durum yok. Zoru bir yöntem olarak kabul eden
hatta iktidarı alınca da eski sınıfları tasfiye etmek için terörü
yasallaştırmaktan bahseden Lenin'in seküler müritleri onlar. Ama
yok arkadaş iç savaş naraları atanlar memleketin beyazları, Atilla
Yayla kızacak ama kendilerine "liberal" diyen koca koca adamları,
kadınları... Kimler kimler yok aralarında.
Hadi, ömrü boyunca memleketteki tek bir muhtırayı ve darbeyi
atlamadan desteklemiş Hasan Cemal'i geçelim. Olmazsa yine bir kitap
yazar, günah çıkartır yeni dönemde de pirüpak demokrat olarak devam
ederim diye düşünüyordur kesin. Diğeri, Avrupa'da ve ABD'de
demokrasiyi anlatmadığı tek kent bırakmamış Cengiz Çandar.
Yıllarca bizlere Avrupa'daki bebek ölüm oranlarını verip demokrasi
standartlarından dem vuran hem profesör hem doktor Mehmet Altan.
Çok değil birkaç yıl önce "Cemaatle hükümet kavga etse, elbette
seçilmişlerin yanında yer alırım" yazılarının mürekkebi kurumadan
paralellerle iç savaş cephesine koşan capitano Ahmet Altan.