7 Haziran seçimleri sonrasında beliren “yeni Türkiye” tablosu,
siyaset dengelerinin nasıl değiştiği ve senaryoların ne olacağı
kadar tartışılmıyor.
En popüler konulardan biri, İstanbul’un hangi (beyaz yaka)
semtlerinden HDP’ye 1-2 puan oy kaydığı... AKP’den HDP’ye kayan yüz
binlerce oyun nedenlerini konuşmaktan daha “ilginç” olsa gerek!
Televizyonlarda seçmenin değişen eğilimleri üzerine tumturaklı
analizler yapılırken kadınların, gençlerin, azınlıkların,
ötekilerin, Gezi’nin, Kobane’nin etkisinden bahsedenler, azınlıkta.
Bunda şaşacak bir şey yok çünkü;
1) Korku iklimi bir günde geçmez, er geç Cumhurbaşkanı ortaya
çıkacak. Fırtına öncesi sessizlik... 2) Medya halen had safhada
erkek egemen.
Bu nedenle kanallar arası zaplarken, seçimden önceki kadrolu
yorumcu skalası neyse, şimdi de aynı isimler yan yana tespih gibi
diziliyor.
Bu isimlerin ortak özelliği, orta yaş üstü erkekler olmaları.
Çoğunluğu muhafazakâr/milliyetçi veya iktidar yanlıları...
“Muhalif”lerin çoğu Gülen cenahından. Bir siyasetçiye bağlanılacak
olursa, o da illa ki erkek oluyor!
Peki, Meclis’teki kadın vekil oranı BİLE yüzde 27 oranında
artmışken medyadaki erkek düşkünlüğü ne zaman bitecek?
Başköşede adamlar, mutfakta kadınlar
Yanlış anlaşılmasın: Erkek yorumcuları ne yaşları ne de siyasi
görüşleri nedeniyle küçümsüyorum. Aralarında eğitimi, bilgisi,
görüşleriyle “İyi ki var” dedirtenler elbette var.
Ancak nüfusunun yarısı kadın, 25 milyonu 20-40 yaş aralığında
olanlar yok sayılıyor.
Medya, tıpkı devletin tepesindekiler gibi eski reflekslerle hareket
ederek, üç beş isim üzerinden “Türkiye gündemi”ni belirlemeye
çalışıyor.
Bu nedenle seçim günü ve sonrasında kadınlara yer verilmiyor...
Aynı şekilde genç (en azından 40 yaş altı!) isimlerin hep ikinci
plana atılması, devletin resmi tutumu ve görüntüsüyle
örtüşüyor:
Karar vericilerin büyük çoğunluğu, milliyetçi muhafazakâr, lacivert
ceketli, asık suratlı 45+ erkekler.