Dünyanın herhangi bir yerindeki, herhangi bir kültür - turizm
merkezine gidin. İnsanların, kumsalda yatarken bile anın tadını
çıkarmaktansa telefonla oynadıklarına; ilk kez gezdikleri bir yerde
etrafına bakacaklarına seri bir şekilde ‘selfie’ çektiğine,
rehberin söylediklerini dinlemektense videoya çektiğine şahit
olacaksınız.
Sinir bozucu, ama gerçek...
Modern insan, gününün büyük çoğunluğunu bilgisayar ve cep
telefonunun başında geçiyor. Artık televizyon seyrederken bile
sosyal medya kullanıyoruz. Yemeğin tadını çıkaracağımıza tabağın
fotoğrafını çekip “paylaşıyoruz”.
Popülaritemizi, hatta piyasa değerimizi birebir ilişkilerle değil,
takipçi sayımızla ölçüyoruz.
Anında beğeniyor, yorum yapıyor, paylaşıyor; hepsine aynı anda
yetişmeye çalışıyoruz. İyi de tüm bunları yapmaya çalışmak
beynimizi, hayatımızı nasıl etkiliyor?
Beynimiz çöp ev gibi
Endüstri mühendisi Mehmet Tevfik Durmuşoğlu, dünyadaki trendleri
yakından takip ederek şirketlere inovasyon, proje yönetimi, eğitim
gibi konularda danışmanlık yapıyor.
Durmuşoğlu, “multitasking” Türkçesiyle “çoklu görev”le ilgili şöyle
yazmış: “Çok cihazlı, çok ekranlı günümüz dünyası aklımızı yavaş
yavaş alıp götürüyor. Beynin bilgiyi depolama şekli, zihninizde
düzenli bir kütüphane imgesi yaratıyorsa yanılıyorsunuz. Gerçekte
içerisi daha çok ‘çöp ev’ havasında. Lazım olduğu zaman beyin
-artık her nasılsa - çorabın tekini koltuğun altından, diğer tekini
televizyonun üstünden çıkarıp eşleştiriyor.”
Bir e-postaya cevap yazarken bile beynin içinde “kıyamet” kopuyor.
O sırada telefona mesaj geldi diyelim. Beyinde yepyeni bir
seferberlik başlıyor.
Çalan zilleri, bildirim seslerini ekleyin buna... Anlayacağınız bu
“yeni cesur dünya”, hayatımızı kolaylaştıracağına gayet yorucu
olabiliyor.
Durmuşoğlu, “Çoklu görev yapmanın bir maliyeti var. Araba
kullanırken telefona gelen bir mesaj, karar alma sürenizi 1/2
saniye geciktiriyor. 130 km hızla otobanda giderken yarım saniye
yaklaşık 20 metre mesafe demek” sözleriyle anlatıyor durumu.