Çok mu sert geldi? Ama gerçek bu! Geçmişten bugüne savaş
çığırtkanlığı yapanlara bakın:
Hangi siyasetçi, hangi fikir insanı, hangi köşeci bizzat cepheye
gitmiş? Hangisinin oğlu, damadı, yeğeni veya herhangi bir yakını,
savaş ortamında bulunmuş? Hangisi, çocuğunu ‘riskli bölgeye’
yollamış?
Birkaç istisna haricinde, tek bir örneğe rastlayamazsınız bu
ülkede!
Tansu Çiller’in başbakan olduğu, Güneydoğu’da en ağır çatışmaların
yaşandığı 90’larda oğlu Mert Çiller’in İstanbul Sualtı ve Kurtarma
Komutanlığında asteğmen olması ve haftasonlarını Yeniköy’deki
yalıda geçirmesi basında çok kez yer almıştı.
Benzer şekilde, eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in oğlu da
İzmir Narlıdere’de kısa dönem erlik yaptı, orduevlerine borç
taktığı da basında yer aldı. (Milliyet, 24/05/2005)
Bugünün siyasetçilerinin oğulları, akrabaları askerlik yapsa dahi
nerede/nasıl yaptığını bile sorgulayamayan bir basın var.
Bedelli ve Torpilli oğullar
Ezber bozan tek örnek, bildiğim kadarıyla dışişleri bakanıyken
Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın oğlunun Van’da jandarma olarak görev
yapmasıydı.
Öte yandan halen “PKK’lı olmakla” eleştirilen eski BDP/yeni
HDP’lilerin arasında, oğlunu, akrabasını ‘torpilsiz’ askere
yollamak zorunda kalanların sayısı, çok daha fazla!
2012’de, Yüksekova’ya düzenlenen PKK baskınında şehit olan sekiz
askerden biri, dönemin Muş milletvekili BDP’li Sırrı Sakık’ın
akrabasıydı. Diyarbakır Sur Belediyesi eski Başkanı Abdullah
Demirbaş ise “bir oğlu askerde, bir oğlu dağda” olan sıradışı bir
siyasetçi olarak sık sık basında yer aldı.