MUHTEREM kadim dostlarımdan Üstad Süleyman bey aşağıdaki yazıyı
gönderdi. Ehemmiyetine binaen aynen neşr ve sonuna bazı açıklamalar
ilâve ediyorum.
“Üstad Ali Ulvi Kurucu şöyle anlatıyor:
1991 senesinde Medîne-i Münevvere’de terâvih namazı kılıyorduk.
İmâm Şıh Eyyûb idi. Ürdünlü yaşlı bir baba ile iki oğlu önümde
namaz kılıyorlardı.
İmam, bayâtî makâmında çok hazin bir sesle Şûrâ sûresinin başından
okumaya başladı:
“Hâ Mîm Ayn Sîn Kaf… Azîz ve Hakîm olan Allah, sana ve senden
öncekilere işte böyle vahyeder. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi
O’nundur.
O yücedir, uludur. Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak!
Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzündeki
(mü’min)ler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok
mağfiret eden, çok merhamet edendir.” (Şûrâ, 1-5)
İmâm 5’inci âyeti okuyunca önümdeki ihtiyar birden yere düştü…
İki oğlu selâm verip yandaki bidondan Zemzem getirdiler. Saftaki
insanlar da “Acaba öldü mü?” diye endişelendiler.
İhtiyar zât, oğullarına “Namazınıza devam edin!” diye eliyle işaret
etti. Onu sağ tarafına yatırdılar.
Birisi, abasını çıkarıp başının altına koydu. İhtiyar bir taraftan
ağlıyordu. Namaz bitince herkes:
“–Geçmiş olsun, geçmiş olsun!” deyip gittiler.
Ben kaldım. İhtiyar, için için, sessiz sessiz ağlamaya devam
ediyordu.
Yaklaştım: