Ne zaman ünlü romancımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Huzur’ romanındaki şu satırları okusam, dünyanın müziklerine yolculuğa çıkmak gelir içimden... “Akşam, geniş mûsikî faslına başlamıştı. Aydınlığın bütün sazları güneşin veda şarkısını söylemeğe hazırlanıyordu. Ve her şey aydınlığın sazıydı. Hatta Nuran’ın yüzü, kahve kaşığı ile oynayan eli bile.”
Tanpınar Huzur romanında, müziğin insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi uzun uzun anlatır ve ‘‘zaman’’ metafiziğiyle musiki arasında derin bir irtibat kurar: “Musiki giydirilmiş zamandır. Maddesizdir, sesten yani heyecanların en iptidai işaretinden yapılmıştır. Daima oluş halindedir, aynen zaman gibi ve onun nizamıyla kendi kendisinden doğar büyür ve kaybolur.”