Tarihin bütün dönemlerinde dinin siyasette araç olarak kullanılması, her zaman ahlaki erozyonun derinleşmesine sebep olmuş ve toplumların çözüm üretme kabiliyetini zayıflatmıştır. Oysa bir rahmet olarak gönderilen din, insanlığın zihninde müstesna bir yere sahiptir ve yaşanabilir bir dünya oluşturmada müracaat edilecek tek mercidir. Onu iktidar kavgalarının aracı haline dönüştürmek, evrensel mesaja karşı yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Unutmayalım ki din üzerinde siyaset üretmenin ya da dinin araçsallaştırılmasının insanlık tarihindeki yıkıcı sonuçları hâlâ toplumların hafızasında bütün canlılığı ile yer almaktadır. Din eksenli siyaset sadece İslam toplumlarında değil, İslam dışı toplumlarda da hep yıkıcı sonuçlar yaratmıştır. Biliyoruz ki Ortaçağ, Hristiyanlıkta kanlı din savaşlarının, bölünmelerin, cepheleşmelerin doruğa çıktığı bir dönemin adıdır. Mesela, Müslümanlığın yayılmasını durdurmak için oluşturulan Haçlı orduları 1204 yılında Mısır’a doğru yolu çıkmışken fikir değiştirerek İstanbul’a yönelmişler ve burada yaşayan Ortodoksları kılıçtan geçirmişler, din adamlarını asmışlardır. Bu zulmün ardından Ortodoksluk ve Katoliklik arasındaki uçurum bir daha asla kapanmayacak şekilde açılmıştır. Yine kilise, otoritesini sağlamlaştırmak, imparatorluk üzerindeki siyasi nüfuzunu güçlendirmek için elinde bulundurduğu dini silahlarını kullanmaktan çekinmemiştir. Zamanla otorite kaybından endişelenen kilise, dinin gücünü kullanarak bilime karşı da şiddetli bir savaş başlatmıştır.