Sanat-edebiyat konularında yazmak, konuşmak doğal olarak belli bir birikimi gerektirir, sanat icra etmek de öyle. Ama estetik bir objeden haz almak, bir şiiri okurken yüreğimizdeki kıpırtıyı hissetmek ya da bir şarkıyla kalbimizde muhteşem yolculuklara çıkmak için birikime değil, daha çok sağlam bir kalbe ihtiyacımız vardır.
Çünkü kalbi olanın aşkı olur, sevdası olur ve en önemlisi de merhameti olur. Bir şarkıyı dinlerken kimi zaman hüzünleniriz gizlemeye çalışsak da gözyaşımız olur, hülyalara dalarız. Kimi zaman da sevinçlerimizi başka gözlerle paylaşırız.
Ama bunu yaparken insanların müzik tercihleri üzerinde ötekileştirici ya da itibarsızlaştırıcı bir tavır içinde asla olmayız. Hitler ‘caz sevmiyor’ diye caz düşmanı olmak zorunda değiliz yani… Zaman zaman Caz, rock ve Klasik batı müziği ile ilgili yazılarım konusunda farklı eleştiriler alıyorum. Sevenler olduğu gibi Batı hayranı olmakla suçlayanlar da oluyor, okuyucunun perspektifinden baktığınızda bu son derece doğal.
Hemen belirtmek gerekiyor ki bütün müzikleri ruhumla ve kalbimle dinliyorum, bugüne kadar kalbime dokunmayan müziklerle hiç ilgilenmedim.
Bugün de aynen öyle yapıyorum...