Türkiye son dönemde sadece ekonomik bir kriz yaşamıyor, gerçek anlamda demokratik bir istikamet belirleyemediği için evrensel anlamda bir ‘hukuk devleti’ olmayı beceremiyor ve doğal olarak dış politikada derin savrulmalar yaşıyor.
Eminim ki iktidarın özellikle son beş yıldaki dış politika tercihlerine bakmak bile insanın başını döndürmeye yetecektir. Osmanlı’dan bu yana ekonomik ve siyasi anlamda en önemli partnerimizin Batı dünyası olduğu herkesin malumu. Halen de ticari ağırlığımızın yüzde 50-60’lık bölümünü Avrupa ülkeleri oluşturuyor. Her ne kadar şimdilerde buzdolabında olsa da AB ile ‘tam üyelik’ sürecinde olan bir ülkeyiz. Dahası, şu günlerde ABD ve Avrupa’nın yaptırımları yüzünden zor günler yaşayan Rusya’nın mallarını Afrika ülkelerine değil, Avrupa’ya pazarlamaya çalışıyoruz.
Kısacası Rusya dahil hepimiz, gelişmiş dünya ile ekonomik ve siyasi ilişki kurmaya çalışıyoruz, yani Batı dünyasına sırtımızı dönmek gibi bir lüksümüz yok.
Ama ne hikmetse, eşyanın tabiatına aykırı olmasına rağmen, ‘despotik ülkeler birliği’ olan Şanghay hevesimizden de bir türlü vazgeçemiyoruz.
Malum Cumhurbaşkanı...