Seçim sonuçlarına bakıp analizler yapıyoruz, bu kadar derin ekonomik krize ve fukaralığa rağmen iktidarın böylesine rahat bir seçim başarısı kazanmasını anlamakta güçlük çekiyoruz.
Oysa bu sonuçlar son derece normal ve anlaşılmayacak bir şey de yok… Çünkü insanlar sadece ekonomik krize bakarak oy vermiyorlar. Bu toplumun sosyolojik yapısını dikkatle incelediğimizde görürüz ki bu ülkenin insanları ideolojik mahalle aidiyetlerine, dini hassasiyetlerine, kimliksel yapılarına göre oy verme davranışlarını belirliyorlar. Bu bazen “Şu partiye oy verirsem dinen vebal altında kalırım, Ayasofya’yı kaybederim” şeklinde tezahür ediyor, bazen de adını bile ilk kez duyduğu ve ne olduğunu bilmediği ‘LGBT korkusu’yla oyunun rengini belirliyor.
Doğal olarak böyle bir kültürel iklimdeki siyasal davranışları ya da iktidar mücadelelerini yüzyıllara dayanan İslam siyaset geleneğinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Zira biliyoruz ki bu siyaset geleneğinde din ve belli kutsallar her zaman belirleyici olmuş ve bütün Müslüman toplumların zihin dünyaları akla ve bilime göre değil, neredeyse dört halife döneminden bu yana silsile yoluyla gelen...