Osmanlı 16. Yüzyılın sonuna kadar hemen her alanda dünyanın güçlü ülkelerinden birisiydi. Özellikle de Avrupa ülkelerinin çok ilerisinde bir konumda bulunuyordu. Taha Akyol “Türkiye’nin Hukuk Serüveni” kitabında Osmanlı adalet sisteminin çağının en üstünü olduğunu (s.109) söyler. Aynı şekilde Doğan Avcıoğlu da “Türkler’in Tarihi”nde, Osmanlı yargısının çağının en ilerisi olduğunun altını çizer.
Ama sonrasında Osmanlı, Rönesans ve Aydınlanma dönemiyle, sanayi devrimini ıskaladığı için yeni dünyanın gerçekliğine ayak uyduramamış ve tekerlek geriye doğru dönmeye başlamıştır. Ama biz millet olarak o ‘büyük Osmanlı’ döneminden bir türlü bugüne gelemedik. Yıllarca bıkmadan, usanmadan hamaset üretmeyi sürdürdük, bugün de aynı minval üzere devam ediyoruz.
Osmanlı’nın nihayete ermesinden sonra yeni kurulan Cumhuriyet aslında bir imkandı, o dönemde aklın ve bilimin inşası için hatırı sayılır adımlar da atıldı elbette. Ancak yeni rejimin “muasır medeniyet” söylemlerine rağmen, uygulamada ortaya çıkan bazı ideolojik dayatmalar, Türkiye’nin gerçek anlamda muasır dünya ile buluşmasını...