Meramımı doğru anlatabilmek açısından yazıya öncelikle kısa bir kapitalizm tanımıyla başlamakta yarar olduğu kanaatindeyim. En basit tanımıyla kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kar amacıyla işletilmesine dayanan ekonomik bir sistemdir. Genel olarak mülkiyet, sermaye birikimi, ücretli emek, gönüllü takas, fiyat sistemi ve rekabetçi pazarlar gibi özellikleri içerir. Kapitalist ekonomi pratiği Avrupa’da 16. Ve 19. Yüzyıllar arasında kurumsallaşmıştır.
Kısacası kapitalizm özü itibariyle üretim araçlarının sahipliğinin ve denetiminin özel kesimin elinde olduğu bir sistemdir. Ancak özel kesim bu araçları, konulmuş kurallar içinde kullanmak durumundadırlar. Daha da önemlisi bu yönlendirmenin, piyasa ekonomisinin arz ve talep kurallarına göre yapılmasıdır.
“Bu çerçevede üretici en düşük maliyetlerle en yüksek kârı, tüketici en düşük harcamayla en yüksek tatmini elde etmeyi amaçlar. Sonuçta üreticinin, tüketicinin, tasarruf sahibinin, yatırım yapanın, devletin çıkarları birbirini dengeler ve toplum için ideal bir denge ortaya çıkar.” (Mahfi eğilmez, Kapitalizm, Nisan 2016)
Kuşkusuz kapitalist sistem tarihsel süreç içinde irili ufaklı...