Batı demokrasilerinin belli bir olgunluğa ulaşmasına paralel olarak İslam dünyasında da demokrasi tartışmaları başlamış, ancak belli kırmızı çizgileri aşmak pek mümkün olmamıştır. İslam-demokrasi bağlamında yapılan tartışmalar, ağırlıklı olarak devlet hayatı ve gündelik dünyevi problemlere insan iradesine dayanan demokrasi ile çözüm aranmasının İslam’la uyuşmayacağı noktasında kilitlenmektedir. Açıkçası demokrasinin sadece seküler düzenlerde var olabileceği tezine bina edilen bu görüş, akıl ve bilgi birikimine dayanan kararların bir yerde ilahi irade ile çatışacağına inanmaktadır. Hemen belirtelim, akıl ve bilginin ilahi irade ile çatışacağı tezi, İslam’ın rahmet dini olma vasfıyla çelişmektedir. Çünkü Allah aklı, iradeyi ve bilgiyi insana dünyayı imar etmek ve yaşanabilir bir dünya kurmak üzere bahşetmiştir. Kur’an’da bu konudaki ifade son derece açıktır: “Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar etmenizi isteyen O’dur. Haydi artık rabbinizden af dileyin ve O’na yönelin. Hud:11/61” Dolayısıyla insanların dünyada adalet temelinde gerçekleştirecekleri siyasi ve ekonomik faaliyetlerin ilahi irade ile çatışması mümkün değildir. Muhammed el- Cabiri’nin de belirttiği gibi “Demokrasi beşeri egemenlikte ortaklıktır. Dolayısıyla Allah’ın egemenliğine ortak olmak gibi bir durum söz konusu değildir.