Ankara'da rutin işler yürüyor ama arka planda bütün dikkatler
Suriye'ye yoğunlaşmış durumda. Devlet katından siyasi aktörlere,
düşünce kuruluşlarından istihbarata herkes, "Suriye'de neler oluyor
ve ne olacak?" sorusunun cevabını arıyor.
Aslında bu noktaya bir günde gelinmediği için Türkiye zaten farklı
birçok olasılığa hazır. Bu yüzden Ankara sürece serinkanlı
yaklaşıyor ve tarihin önüne çıkardığı çok yönlü siyaset izleme
fırsatını değerlendiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önce Rusya
Devlet Başkanı Putin sonra da ABD Başkanı Trump'la telefon trafiği
bunun işareti.
Burada belki de üzerinde durulması gereken nokta, bu sürecin
fitilini ateşleyen Türkiye, Rusya ve İran (TRİ) üçlüsünün geçen
hafta ortaya koyduğu fotoğraf. Görünün o ki, bu fotoğraf Suriye'de
sıkışan ABD'yi ve doğal olarak Batı'yı harekete geçirdi. Bu
şaşırtıcı değildi. ABD ya Trump'ın ilk açıkladığı gibi Suriye'den
çekip gidecekti (Trump'ın bu tavrı, aslında daha önce
söyledikleriyle de çelişmiyor) ya da sahada kalmak isteyen Pentagon
ve Centcom'un dedikleri noktaya gelecekti. ABD içindeki iktidar
savaşları da Trump'ı bunu yapmaya zorladı.
Suriye'deki Esad diktatörü de ABD'ye aradığı fırsatı Doğu Guta'ya
kimyasal silah kullanarak verdi. Bu fırsat kaçmazdı. Bunun komplo
olduğunu söyleyenler var ama burada akla takılan önemli soru Rusya,
neden Esad'ı bütün katliamlarına rağmen hâlâ koruyordu. İstese
Esad'ı durdurabilirdi. Rahmetli Mahir Kaynak'ın dediği gibi Guta'ya
yönelik kimyasal saldırı veya bombalamalar sonuçta Esad ve
Rusya'nın işine yaradı ve Guta ele geçirildi.
Ama ortada dünyanın gözü önünde işlenen bir "insanlık suçu" vardı.
Elbette Suriye'de daha önce de insanlık suçu işlenmiş, ABD ve Batı
susmuştu. Ama şimdi ABD, bunu bir fırsata dönüştürmek istiyor.
İşin Rusya ile bir savaşa varma ihtimali zayıf görünüyor. Ama şu
olabilir; bu süreç Esad'sız bir Suriye'nin önünü açabilir. Çünkü
artık Suriye meselesi kilitlendi, taşınamaz hale geldi. Bunda
kuşkusuz Suriye meselesini bilinçli biçimde içinden çıkılmaz hale
getiren ABD'nin izlediği kirli siyasetin katkısı büyük ve ne yazık
ki engellenemedi.
ABD, sorunu çözmek istemediği gibi başkalarının çözmesine de karşı
çıkıyor. İşte bu noktada Türkiye'ye kilit bir rol düşüyor. ABD ve
Rusya'yla tek konuşabilecek ülke Türkiye... Ayrıca Türkiye, aynı
zamanda Esad'sız bir Suriye'den de yana. Rusya'nın da bu konuda
fazla direnmeyeceği tahmin ediliyor. En ısrarcı ülke İran'ın ise
önünde fazla seçenek yok.
Bu tablo, Türkiye'nin son 10 yılda oluşturmak istediği bağımsız ve
çok yönlü siyaset izleme stratejisine de denk düşüyor. Durum
ABD'nin ne yapacağı açısından hâlâ belirsiz görünse de o
belirsizliğin içinde çıkış umudu var. Türkiye o umudun siyasetiyle
devrede ve daha da etkin bir rol oynayabilir. Eğer ABD, Suriye'de
kalıcı olmak adına, pervazsız bir hareket yerine Esad'ın gitmesine
yönelik bir formül geliştirirse, bu hem ABD'nin işine gelir
(Sıkışmışlığı aşar ve rol üstlenmiş olur) hem de kangrene dönüşen
Suriye meselesinde Astana- Soçi- Ankara süreciyle Cenevre'yi
buluşturarak yeni bir dönemin önünü açar.
Burada belki Türkiye açısından en kritik nokta, ABD'nin Fırat'ın
doğusunda silahlandırdığı PKK-PYD meselesinin ne olacağı... ABD,
uzun dönemde mikro devletçikler hedefinden vazgeçmez ama kısa
vadede de bölgedeki büyük fotoğrafa ve çıkarına bakar.