Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan'ın son açıklaması
muhalefet cephesinde taşları yerinden oynattı.
Öcalan, HDP'den önümüzdeki seçimlerde iki ittifaktan birine
"payanda" olmamasını ve "tarafsız" kalmasını istedi, daha doğrusu
"talimat" verdi.
Bu talimat öncelikle HDP-Kandil hattında derin bir deprem yarattı.
Doğrusu bu şaşırtıcı değildi, çünkü bekleniyordu. İpuçları hem 6
Mayıs açıklamasında hem de 31 Mart sonrası HDP içinde yaşanan
siyasi tartışmalarda vardı.
İlginçtir bu depremin artçıları da sarsıcı oldu. Son görüşmeden
öğreniyoruz ki, meğer Öcalan, bu açıklamayı 18 Mayıs'ta yapmış ama
avukatlar ve HDP yönetimi bunu kamuoyundan saklamış... Neden acaba?
Herhalde HDP yönetimi bilinçli olarak Selahattin Demirtaş'ın 23
Haziran açıklamasına öncelik verdi. Bu da siyasi bir hamle olsa
gerek.
Anlaşılan İmralı, HDP ve Kandil arasında görünenden çok daha derin
siyasi bir hesaplaşma var. Çözüm süreçlerinde de benzer ayak
oyunları görülmüştü ama ilk kez İmralı- HDP ve Kandil hattı
arasında bugüne kadar olanlardan daha derin bir kırılma ortaya
çıktı.
Hesaplaşma siyasi olarak "sol ve Kürtlük" ekseninde, aktörler
açısından da "Öcalan-Demirtaş" arasında yaşanıyor.
Görünürde "Heykelini dikeceğiz, irademiz Öcalan" denilerek siyasi
propaganda yapılırken, arka planda mesaj engelleniyor.
Bu hesaplaşmanın tarihi de bir hayli gerilere uzanıyor ama asıl
değişim, 2013 sonrası Demirtaş'la Kandil'in rotayı ABD'ye kırması,
ittihatçı damarı kabaran HDP'nin CHP ile "seküler" kardeşlik
üzerinden yeni ilişki kurmasıyla başladı. Çözüm sürecinin heba
edilmesi, hendek savaşları, terör saldırılarıyla şehirlerin tehdit
edilmesi bu siyasetin bir parçasıydı. Öcalan da bu dönemde "darbe
dinamiği harekete geçiriliyor" gibi tespitler yaptı ama çok da
karşı çıkmadığı için etkili olamadı.
HDP tabanı ve geniş Kürt sosyolojisi de bu gerçekleri gördüğü ve
rahatsızlık duyulduğu halde sessiz kaldı.
Bugün gelinen noktada, bölgede Türkiye'siz bir adım atılamayacağını
bütün siyasi aktörler gördü. Türkiye de kendisine karşı küresel güç
odaklarının Kürt sosyolojisini ve örgütlerini kullandığının
farkında. Etkili olur mu bilemem ama Öcalan bu gerçeği bir fırsata
dönüştürmek için devreye girdi.
Peki, İstanbul seçimleri bu işin neresinde?
Öcalan'ın mektubu bu açıdan çok tartışılacak ama gerçek şu; Öcalan
devreye girmeden önce İstanbul seçimleri HDP ve Kandil çevresinde
tartışılıyordu zaten. Kandil'in önemli isimlerinden Nurettin
Demirtaş ve HDP Milletvekili İmam Taşçıer, "CHP'ye neden oy
veriyoruz" sorgulamasını 31 Mart'tan hemen sonra başlatmışlardı.
Ancak etkili olamadılar ki, Demirtaş ve Kandil'in, İmamoğlu'na
desteği sürdü.
Bu meydan okumayı yakından izleyen Öcalan, araya girdi ve "üçüncü
yol" olarak HDP seçmenine "tarafsız" kalma çağrısı yaptı. HDP'liler
bu çağrının tabanda ciddi bir desteği bulacağını söylüyor. Yani
Öcalan daha etkili olacak. Ama görünen o ki, sadece orada
kalmayacak, aynı zamanda Demirtaş ve Kandil'in bir kesimiyle
Öcalan'ı da karşı karşıya getirecek. Buradan şiddeti dışlayan
"ortak" yeni bir siyasi parti mi çıkar yoksa terörden vazgeçmeyen
biri "sol marjinal", diğeri "milliyetçi" iki yeni parti mi doğar
göreceğiz.
Bir HDP'li şöyle diyor: "Henüz tartışma genişlemedi ama şunu
biliyoruz, bizimkiler inatlaşma üzerine bir seçim kampanyası
yürüttü. Marjinal solun etkisinde kaldıkları için bu noktaya
geldik. Bunun bize bir yararı yok. Bu Kürtlerin tercihi değil. Bu
yüzden Öcalan'ın çağrısı HDP'den daha etkili olacak."