Almanya'da Hıristiyan Demokratlardan, Sosyal Demokratlara,
Yeşillerden ırkçı Pediga'vari partilere, hepsinin ortak bir dille
Türkiye'ye saldırmasında -hadi eleştirmesi diyelim- bir gariplik
yok mu? Hıristiyan Demokrat Merkel de Sosyal Demokrat Schultz da
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve Türkiye'yi eleştirmekte sınır tanımıyor.
Yeşiller'i ve faşist partileri saymıyorum bile...
Basın, daha da vahim durumda. Solcusu, sağcısı, demokratı arasında
fark kalmamış. Almanya'da eleştiri sınırlarını aşan, iç siyasi
rekabetle de pek ilgisi olmayan bir Türkiye karşıtlığı hatta
düşmanlığı var. Hem de 2011'den beri... Gazete ve dergi manşetleri
ortada. Peki, onları ortak bir noktada buluşturan Türkiye'nin
yanlışları ve demokrasi eksikliği mi yoksa Almanya'nın bölgesel ve
küresel çıkarları mı?
Ne yazık ki Türkiye'nin bazı muhalefet partileri ve medyası bu
gerçeği görmek istemiyor. Bu da doğal olarak Alman siyasi
aktörlerinin elini güçlendiriyor. Öyle güçlendiriyor ki, hızını
alamayan Almanya Başbakanı Merkel şu açıklamayı yapabiliyor:
"Türkiye, sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetten ibaret değil.
Neredeyse yüzde 50'si anayasa referandumuna 'Hayır' dedi. Onların
da bizden beklentisi var."
Bu Alman iç siyasetini çok aşan bir yaklaşım. Merkel, adeta sömürge
şansölyesi gibi davranıyor. Amaçları da Türkiye'yi ekonomik olarak
çökertmek. Ekonomisi çöken bir Türkiye'nin yüzde 50'ye nasıl yararı
olur, o da ayrı bir sorun. Alman Dışişleri Bakanı Gabriel BBC'ye
verdiği demeçte bu hedefi açıkça söylüyor. "Federal hükümetin
Türkiye'ye takındığı tavrı sertleştirmesinin ve ekonomik baskının
etkisini görüldü."