Kürt meselesinin simgesel isimlerinden Leyla Zana, 90'lar
Türkiye'sinin önemli tanığı. Milletvekili oldu ama bedelini 10 yıl
hapisle ödedi. Ve 21 yıl sonra yeniden Meclis'te. Bu dönüşü
anlamlıydı çünkü Zana, Kürt siyasetinin en "makul" isimlerinden
biriydi. Eski devleti iyi tanıyan, Kürt meselesinin içinden gelen
ve bugünlerde şiddeti ve terörü yeniden yükselten PKK'yi de
içeriden bilen bir isimdi. Ama nedense son dönemde konuşmuyor.
Oysa onun çok değer verdiği, toplumun da desteğiyle önemli bir
noktaya gelen, anaların ağlamasını engelleyen "çözüm
süreci"nin sabote edildiği, şiddetin yeniden can almaya başladığı
kötü bir zamandan geçiyoruz. Tıpkı 14 Temmuz 2011'de Silvan
saldırısıyla başlayan ve Zana'nın tarihi konuşmasına yol açan
çatışmalı süreç gibi...
Haziran 2012'de Hürriyet'e konuşan Zana, "Üniformanın
laciverti, yeşili olmaz. Önemli olan tutumdur" diyor ve tarihe şu
cesur çıkışıyla geçiyordu: "Asker çözer, polis çözer, yargı çözerle
bu iş olamaz. Bir gerçeği kabul edelim. Bu işi isterse en
güçlü durdurur. O güçlü hükümetin başı Recep Tayyip
Erdoğan'dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim
isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer.
Onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair inancımı da
yitirmedim. Yitirseydim burada olmazdım. Şimdihepimizin yapması
gereken, başbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona
hissettirmemizdir."
Zana umudunu yitirmedi ki hâlâ burada. Ayrıca Başbakanın yanında
olunduğu hissettirildi mi emin değil. Ama buna rağmen Zana'nın
beklentisi oldu ve o yılın sonunda "çözüm süreci" başladı. Hem de
muhalefetten destek görmemesine hatta "ihanetle" suçlanmasına
rağmen dönemin Başbakanı Erdoğan, "baldıran zehiri bile
içerim" diyerek silahların devreden çıkartılması sürecini
başlattı.