Suriye'de 7 yıllık kanlı iç savaşın faturası giderek
ağırlaşıyor. Ama ne yazık ki kimse bu faturanın asıl müsebbibi Esad
diktatörünü ve onu ayakta tutan küresel güçleri görmüyor. Önce DEAŞ
denilen kirli aparat gerekçe gösterildi şimdi de HTŞ ve benzeri
birkaç küçük terörist grup öne sürülüyor.
Oysa ortada devasa bir Suriye halkı ve onun temsilcisi "makul" bir
muhalefet var. O muhalefet gerçeğini Türkiye dışında gören yok. Şu
tabloya bakın, 22 milyonluk Suriye halkının 4 milyonu Türkiye'de,
bir milyonu Almanya'da, 2-3 milyonu Ürdün, Lübnan ve Kuzey Irak
başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmış durumunda.
Rakam dehşet verici, sadece başka ülkelere giden mülteci sayısı 8
milyonu aşıyor.
İçeride mülteci durumuna düşürülen Suriyelilerin sayısı ise 4-5
milyonu geçiyor.
Bu sürede bir milyon Suriyeli de katledildi.
Tablo ürpertici, bugün ortada, Esad'a muhalefet eden 14 milyon
Suriyeli var.
PKK-PYD'nin iki yüzlü tavrını bir yana bırakırsak, 2 milyona yakın
Kürt de aynı pozisyonda.
Yani toplamda tam 16 milyon Suriyeli Esad karşıtı.
Geriye Şam ve Lazkiye hattında yaşayan 6 milyon Suriyeli kalıyor.
Bunların da önemli bir kısmı muhalif. Yani halkı katleden Esad
diktatörünün arkasında Suriye halkı yok. Esad ve kanlı rejimi
bugün, düne göre çok daha fazla azınlıkta... Peki, bu diktatörlüğü
ayakta tutan ne? Başta ABD olmak üzere küresel (Rusya) ve bölgesel
(İran) güçlerin çıkarları...
Bu güçler çıkarları için katliamlara göz yumuyor ve Esad'ı
meşrulaştırmak istiyor.
Dün bunun için, DEAŞ'ı gerekçe yapanlar bugün bir avuç HTŞ gibi
terör gruplarını kullanıyor. O grupların Türkiye tarafından tasfiye
edilmesi de istenmiyor. Çünkü görüyorlar ki Türkiye bunu başarırsa
sadece Suriye'de değil, bölgede hatta dünyada etkili olur.
İşte bunun önünü kesmek için Türkiye'yi Esad'la görüşmeye
zorluyorlar. Bu talebi, onca katliamın arkasında duran Rusya'nın
veya başından beri Hizbullah'ıyla, Özel Kuvvetleri'yle çatışmalara
bizzat katılan İran'ın seslendirmesi şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı
olan, bunu Türkiye içinden birilerinin ısrarla dillendirmesi. Eski
vesayetçi sistemin kalıntısı bütün siyasi aktörler, eski
diplomatlar, emekli askerler aylardır hep aynı şeyi söylüyor:
"Esad'la görüşülsün..." En vahimi de bu Esadcı koroya, aralarında
Türkiye'deki sistemi "diktatörlük" olarak niteleyip silahlı savaş
yürüten PKK ve DHKP-C'nin de olduğu solcuların katılması. Sosyal
demokratından sosyalistine, Esad diktatörüne ses çıkarmayan
solcular, Türkiye'nin Esad diktatörüyle görüşmesini istiyor ama
aynı şeyi Esad'a karşı teröre bulaşmadan "makul muhalefet" yürüten
Suriye muhalefeti için istemiyorlar.
Burada kirli bir oyun var ve bu oyunun asıl amacı, Türkiye'nin
temsil ettiği ahlaki ve insani duruşu, mazlum milletlere sahip
çıkışı kirletmek, etkisiz hale getirmek. Bu yaklaşım son dönemdeki
siyasi ve ekonomik kuşatmalardan da bağımsız değil. Eğer
Türkiye'nin bu dik duruşu olmasaydı, terör örgütü HTŞ de DEAŞ gibi
devreden çıkartılır, Esad diktatörü de alaşağı edilirdi.
Bugün Esad'ın yerine bırakın muhalefeti, rejim yanlısı bir isim
bile getirilse Suriye'de siyasi iklim değişir ve çözüm kolaylaşır.
Ama bunu Türkiye dışında kimse istemiyor, tam tersine insanların
öleceği biline biline karadan ve havadan İdlib'e operasyona göz
yumuluyor.
Neden acaba; diktatör Esad'a ve yaptıklarına karşı çıkmak bu kadar
zor mu ki, dünya Esad'a dur demiyor da, Suriye halkının
katledilmesine sessiz kalmayı tercih ediyor, bunu anlamak çok
zor.