Türkiye, 2013'ten bu yana Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ)
karşı içeride ve dışarıda çok yönlü bir mücadele başlattı. Bu,
bildiğim kadarıyla dünyada, bir devleti içeriden kuşatan küresel
bir örgüte karşı ilk kez yapılıyordu.
Benzeri, Moon, Opus DEI, Kesnizani ve Tahir-Ül Kadri gibi yapılar
vardı ama hiçbirinin üzerine bu düzeyde gidilmedi. Belki de
hiçbirinin bu düzeyde yıkıcı ve tahrip edici rolü açığa
çıkartılamadı.
FETÖ, dünyanın 170'i aşkın ülkesinde örgütlenirken, o ülkelerin de
içine sızdı ve o devletlerin istihbaratından üniversitelerine,
sivil toplum örgütlerinden siyasi partilerine kadar hepsinin
desteğini aldı. Birçok ülkede FETÖ elebaşı Gülen adına enstitüler
kuruldu, üniversitelerin bünyesinde bölümler açıldı, onlarca kitap
yazıldı.
Bir de dünyanın onca saygın kurumundan verilen "barış ödülleri"
var. Aslında bu kirli yapı, ödül almadan önce ödül vererek toplumu
aldatmıştı. Çünkü toplumlarda en iyi "meşruiyet" aracı ödüldü.
Türkiye Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı da işe 1995'te "hoşgörü"
ödülleri vererek başlamıştı. O ödülleri veren 2006'daki Jüri'nin
kimliğine bakmak bile nasıl etkili bir meşruiyet aracı olarak
kullandığını gösteriyor. Birkaçını sayalım, siyasetten Kamuran
İnan, üniversiteden Prof. Dr. Nilüfer Göle, müzik dünyasından Zülfü
Livaneli, spordan Togay Bayatlı...
Kimlerin ödül alıp verdiği de ayrı bir olay. Bu süreçleri iyi
kullanan FETÖ elebaşı Gülen, 2 binli yılların sonunda bu kez
küresel arenanın bir aktörü olarak kendisi ödül avına çıkıyordu.
Bazıları parayla ve küresel istihbarat gücüyle de alınsa verilen
ödüller etkiliydi.
Şu tabloya bakın; Gülen, 2010'da ABD'deki East West Institute'ün
(Doğu Batı Enstitüsü) "Barışa katkı" ödülünü, 2013'te ise Dalai
Lama, Nelson Mandela gibi ünlü isimlere verilen Güney Kore'nin en
prestijli Manhae Ödülü'nü barış dalında aldı. Böyle belki de çok
sayıda ödül var. Ama ilginç olan şu; FETÖ gerçeğinin ortaya çıktığı
2013'teki yargı ve polis darbesinden sonra da bu sürdü.
Durum, sadece Türkiye açısından değil dünya açısından da vahimdi.
En talihsizi de hiç kuşkusuz Türkiye'de terör örgütü iddianamesinin
kabul edildiği gün, 10 Nisan 2015'te FETÖ elebaşına, ABD'de bulunan
Morehouse Üniversitesi Martin Luther King Merkezi'nde Gandi- King-
Ikeda Barış Ödülü'nün verilmesiydi.
Çıktığı ülkede bırakın terör örgütü veya darbeci olmasını, bu
yapının, o tarihlere kadar onlarca siyasetçiye, askere kumpas
kurduğu, binlerce insanı yasadışı dinlediği, dahası sınav
sorularını bile çaldığı ortaya çıkmıştı.
Bu gerçeği ABD görmek istemese de dünyanın diğer ülkelerine
göstermenin bir yolu bulunmalı. Böylesi kirli bir siyasi aktör
nasıl olur da dünyanın en güvenilir kurumlarından hem de "barış"
ödülü alır?
Buna karşı güçlü bir kampanya başlatmanın zamanı geldi ve geçiyor.
FETÖ'nün dünyadaki okulları aracılığıyla halkları zehirlemesine ve
Türkiye'yi düşmanlaştıran lobi faaliyetlerine karşı başta
Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devlet ciddi bir mücadele
veriyor.
Peki, sivil toplum örgütleri veya düşünce kuruluşları ne yapıyor?
Bırakın sivil toplum örgütlerini vatandaşlar bile devreye girip
FETÖ elebaşı Gülen'e verilen ödüllerin iade edilmesini
sağlayabilir.
Dünyanın saygın kurumları, halkına kurşun sıkan, Meclis'ini
bombalayan bir örgüte barış ödülü veremez, vermemeli de.
O ödüller bir an önce iptal edilmeli...