CHP'de Öztürk Yılmaz'ın Türkçe ezan çıkışıyla başlattığı siyasi
kriz kolay bitecek gibi görünmüyor.
Kendisini rakip olarak sunmasına veya Kılıçdaroğlu'nu partiyi
yönetememekle suçlamasına "meczup" deyip geçilebilir ama şu sözleri
yenilir yutulur gibi değil:
"Tarih seni yargılayacak. Siz aşağılık bir işe imza attınız. İstifa
etmiyorum, ne yapıyorsan yap. Sıkıyorsa at beni..." Çok açık
biçimde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu tehdit ediyor.
Ya gerçekten ne dediğini bilmiyor ya da elinde güçlü bilgiler var.
Aslında her ikisi de mümkün. Çünkü geçmişinde ikisine de uyan
karanlık yanlar var.
DEAŞ'ın kuşattığı Musul Konsolosluğu sonrası gördüğü ilgi, o
yıllarda FETÖ'cülerle kurduğu ilişki, büyükelçi yapılması,
Dışişleri Bakanlığı'nda yaptığı her şeyin üstünün örtülmesi, soru
işaretleriyle dolu.
CHP'deki yükselişi de çok farklı değil. Adım atar atmaz
milletvekili olduğu gibi hızlı bir biçimde de genel başkan
yardımcısı yapıldı.
Bu yılın başlarında 2 Şubat 2018'de yazdığım "Öztürk Yılmaz'ın
sırları" yazısını hazırlarken bir CHP'li şöyle diyordu:
"Artık şuna inandım, bu adamı koruyan bir güç var. CHP MYK
toplantısında genel başkanın önünde ayak ayaküstüne atacak kadar
pervasızsa ve kimseyi takmıyorsa bunda bir iş var." İşin böyle bir
yanı olduğuna CHP
Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya da "Türkçe ezan" çıkışına
dikkat çekerek şöyle diyordu:
"Bu tehlikeli duruşun arkasında kimler varsa, önümüzdeki günlerde
açığa çıkacaktır. Bu durduk yerde söylenmiş bir söz değildir."
Umarız kimler olduğunu en kısa zamanda CHP'li Kaya açıklar.
Bekliyoruz. Ama şu sorunun cevabı da bekleniyor;
CHP'ye Yılmaz'ı kim getirdi ve hızlı yükselişini kim sağladı?
Aslında buna benzer çok soru var; CHP'ye alınıp milletvekili veya
danışman yapılan FETÖ'cüler gibi. Bütün bunlar Kartal Belediye
Başkanı Altınok Öz'ün dediği gibi "çürük domatesler mi?" yoksa
Kaya'nın dediği gibi arkasında birilerinin olduğu bir stratejinin
ürünleri mi?
Tabi şunu da soralım: Bu şimdi mi aklınıza geldi? Dün Musul'daki
Türkiye'nin askeri varlığına itiraz ederken veya TSK'yla birlikte
hareket eden ÖSO'yu terörist ilan ederken ya da FETÖ'yle ilişkileri
tartışılırken neden sustunuz? O birileri o zaman yok muydu?