Rıza Sarraf davasıyla neyin amaçlandığını anlamak için sadece
dünkü bazı gazete manşetlerine ve bazı siyasi aktörlerin
yorumlarına bakmak yeterli. Daha ilk günden eller ovuşturularak,
sevinçle atılan "rüşvet" manşetleri bunu gösteriyor.
Peki, bunun İran ambargosuyla ne ilgisi var? Bu da hukuksuz ama
onların derdi başka. Dertleri Türkiye... İçeride 2019'a giderken
kafaları karıştırmak, dışarıda ise Türkiye'yi
itibarsızlaştırmak.
Davanın ilk duruşması, Türkiye'ye kurulan, ABD, FETÖ ittifakını ve
onlardan medet uman CHP tuzağını deşifre etti. Şimdi daha iyi
anlaşılıyor, CHP'lilerin neden ısrarla bu davaya "yolsuzluk" davası
dedikleri!
Tabii buna CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun fiyaskoyla
sonuçlanan "dekontlu" salvolarını da eklemek gerekiyor. Bu da
tesadüf değil. Tuzağı kuranlar kimse, bilgiyi CHP'ye verenler de
onlardır. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu banka dekontlarını
kimlerden aldığını açıklamak zorunda. İşte o zaman bugünkü CHP
yönetiminin kime hizmet ettiği ortaya çıkar.
Dava görülmeye başlandığı andan itibaren ambargo değil yolsuzluk
konuşuluyor ama tıpkı 17-25 Aralık Darbe günlerinde olduğu gibi bu
kirli algı operasyon da fiyaskoyla bitecek. Çünkü tuzak ayan beyan
ortada. Üstelik o günlerde, 17-25 Aralık darbesini anlatmak,
FETÖ'nün emperyalizmin bir aparatı olduğunu izah etmek hiç kolay
değildi. Şimdi durum bambaşka. 15 Temmuz'da demokrasi destanı yazan
bir Türkiye halk var. O halk, ABD'nin FETÖ'ye nasıl sahip
çıktığını, PKK-YPG ile Türkiye'yi kuşatmak istediğini ve DEAŞ'la
kirli işbirliği yaptığını görüyor. CHP'lilerin de yüzde 40'ı aynı
şeyi düşünüyor. Ve doğal olarak soruyor: "Ey ABD bizdeki
yolsuzluktan sana ne?"
Bu tablonun kuşkusuz en zavallı aktörü CHP... Siyaset üretemeyen
CHP yönetimi koca CHP'yi bu kirli ittifaktan medet umar hale
getirdi. Bu çizgiyi sürdürdüğü sürece de ağzıyla kuş tutsa sonuç
alamaz.