CUMARTESİ günü bu köşede çıkan yazının başlığı aynen şöyleydi: 'Çöldeki çiçek bahçeleri: Türkiye'nin en seçkin liseleri...'
Yazıda, üniversiteye girişin son basamağı olan LYS
sonuçlarındaki başarıdan hareketle, her üç puan türünde en yüksek
puanları alan lise türlerini sıralamıştım.
Her ne kadar kamuoyunda 'en iyiler' listeleri daha fazla ilgi
çekiyorsa da, ben her zaman 'en kötüler'e bakmanın bize daha fazla
şey söylediğine inananlardanım.
Bugün itibarıyla Türkiye'de eğitim sisteminin bir tane büyük sorunu
var; neredeyse bütün sorunların anası diyebileceğimiz bir sorun bu:
Kalite.
Ve düşük kaliteli eğitim kendini devasa bir eşitsizlik olarak
ortaya koyuyor. Yani, az sayıda öğrencimize 'en iyi' denen eğitimi
verebiliyorken ezici bir çoğunluğa 'vasat' sayılabilecek bir
eğitimi bile çok gören bir sistemimiz var.
LYS'den birkaç rakam aktarayım:
869 bin aday 'Türkçe-Matematik' puan türünden değerlendirilmek
istedi ve ona göre sınava girdi. Bunlardan sadece 355 bini 200
puanın üzerinde puan alabildi; yani 500 binden fazla aday bu
sınavda hayli kötü performans sergiledi.
Neredeyse 590 bin aday 'Matematik-Fen'den değerlendirilmek istedi;
bunlardan sadece 205 bini 200 puanın üzerinde puanlar alabildi.
Yani bu puan türünü isteyen adayların yarıdan fazlası çok
kötüydü.
'Türkçe-Sosyal'i neredeyse 750 bin öğrenci tercih etti; bunlardan
sadece 346 bini 200 puanın üzerine çıkabildi. 400 bin öğrenci 200
bile alamadı.
Her üç puan türünde de tam puan 500'dü ve tam puanı sadece 1'er
öğrenci alabildi. Türlerde değerlendirme ise 100 puandan başladı.
Yani 200'ü aşamayan öğrenciler için '10 üzerinden en çok 2.5
alabildiler' diyebiliriz.
İşte eşitsizlik tam da bu. Veya 'sefalette eşitlik' bu. Büyük
kalabalıklar en aşağıda, 'elit' küçük gruplar en yukarıda.