ALMANYA'da ikinci dönemdir Hıristiyan Demokrat-Sosyal Demokrat koalisyonu hükümette. Buna 'Büyük koalisyon' adını veriyor Almanlar. 'Büyük' çünkü bu iki parti bir zamanlar kutuplaşmanın iki ucundaydı.
Almanya'da bir zamanlar yaşanan kutuplaşmanın elbette
fikri-ideolojik bir temeli de vardı ama esasen bu ülkedeki kutuplar
kimlikleri temsil ediyordu; Katolik ve Protestan kimliklerini.
Fransa'da da 100 yıl önce benzeri bir kutuplaşma vardı; orada da
temelde Katolik-Protestan kimlikleri üzerinden bölünmüştü ülke ve
tartışılan şey laiklikti, özellikle de laik eğitim-dini
eğitimdi.
Fransa ve Almanya bu bölünmüşlüklerini aştılar; rakip kimlikler
birbirlerini yok edemeyeceklerini veya mutlak yenilgiye
uğratamayacaklarını bir biçimde kabullendiler ve çoğulcu toplum
ortaya çıktı.
Türkiye'de 100 yılı aşkın süredir iki ana siyasi akım var; bunlar
değişik isimlerdeki partilerde bugüne kadar temsil edildiler. Ben
onlara 1904 tarihli meşhur 'Üç Tarz-ı Siyaset' adlı risalesinde
Yusuf Akçora'nın verdiği ismi veriyorum, 'Türkçülük' ve
'İslamcılık.'
Bugün ne Türkçülük ne İslamcılık 110 yıl öncekinin aynı ama
kavganın özü zaten ideolojik olmaktan ziyade kimliklerle ilgili.
Bizde Protestan-Katolik gibi net ayrımlar yok; laik-dinci ayrımı
gerçeğin sadece birazını anlatıyor; sağ-sol ayrımı hiçbir gerçeğe
tekabül etmiyor; bizdeki kimlikler kültürle, sosyo-ekonomik
şartlarla, hayat tarzlarıyla vs pek çok şeyle birlikte örülmüş,
karmaşık kimlikler. (Belki doğru isimlendirme
'Modern'-'Muhafazakâr' ayrımıyla yapılabilir ama ben
'Türkçülük'-'İslamcılık' demeyi tercih ediyorum.)