ADALET ve Kalkınma Partisi 2002 yılında "Kimsesizlerin kimsesi" ve
"Sessizlerin sesi" olma iddiasıyla kuruldu. Parti bugün de bu
iddiasını sürdürüyor. AK Parti'nin temel siyasi iddiası olan bu
sözler bir siyasi analize dayanıyordu.
Bu analize göre Cumhuriyet rejimi bir elit tabaka yaratmış ve bütün
imkânlar bu tabakanın emrine sunulmuş, geniş kalabalıkların aynı
imkânlardan yararlanması zorlaşmıştı.
Bu analizin çok yanlış olduğu kanısında değilim. Ama Cumhuriyet’i
kuran kuşağın bu ayrımcılığı kasıtlı yaptığını düşünmüyorum.
Fakat yine de zaman içinde ‘elit’ diye adlandırılan (Şimdilerde
‘Beyaz Türk’ deniyor) tabaka, sadece ekonomik güç itibarıyla değil,
kültürel, sosyal ve siyasi açıdan da kendini halkın geri kalanından
ayırdı ve bu elit tabakaya mensubiyete geçiş şartları
ağırlaştı.
AK Parti iktidara geldiğinde, işte bu dışlanmış kesimleri temsil
iddiasındaydı ve kurucuların neredeyse tamamı da bu dışlanmış
kesimlerden geliyordu.
Peki AK Parti 14 yıldır süren ve daha da süreceğe benzeyen
iktidarında bu dışlanmış kesimler ile ‘elit’ adı verilen kesimler
arasındaki farkı azaltabildi mi?
Dışlanmış kesimlerin kendilerini bu ülkenin eşit sahipleri olarak
görebilecekleri bir ruh haline ve ekonomik seviyeye getirebildi
mi?
SEMBOLLER TÖRPÜLENDİ AMA...
Bu soruların cevabını kolayca vermek mümkün değil. Evet, belki
‘elit’ tabakanın giriş bariyeri olarak koyduğu siyasi, sosyal ve
kültürel semboller konusunda bir hayli ilerleme sağlandı ama iş
ekonomik eşitliğe, pastadan daha adil bir pay almaya gelince 14
yılda değişen fazla bir şey olmadığını, yani AK Parti’nin yeterince
başarılı olmadığını, gelir eşitliğini sağlama yolunda çok büyük bir
ilerleme sağlayamadığını söylemek gerek.
Bu sayfada 2002’den 2015’e kadar nüfusun yüzde 10’luk dilimlerinin
aldığı paylardaki gelişmeleri anlatan bir tablo var. Tek başına o
tablo zaten pek çok şeyi anlatıyor, en azından en düşük geliri elde
eden yüzde 30’luk kesimin (ki 22 milyondan fazla vatandaştan söz
ediyoruz) gelirden aldıkları payda çok mütevazı bir gelişme olduğu
net biçimde görünüyor.
GELİRLER ARASINDAKİ 7 BİN KAT FARK
Dün yazdım, nüfusumuzun yarıdan fazlası ayda ortalama net 1000 lira
gelir elde edemiyor bile. Bu manada sahiden fakir bir ülkeyiz. Oysa
2015 yılının gelir vergisi rekortmeni Semahat Arsel’e baktığımızda,
Arsel’in 45 milyon liranın üzerinde vergi ödediğini, yani yıllık
brüt gelirinin 128 milyon lira, net gelirinin ise 83 milyon lira
civarında olduğunu görüyoruz. 2015’te Türkiye’nin en çok gelir elde
eden insanı olarak Semahat Arsel’in ayda ortalama 7 milyon liraya
yakın net geliri olduğunu söyleyebiliriz. Arsel, Türkiye nüfusunun
yarıdan fazlasından 7 bin kattan fazla gelir elde etmiş yani.