İsmail Kılıçarslan Yeni Şafak Gazetesi

Üzgünüm

Lise birin ilk günüydü. Hasan Sevda’yı görmeseydi sıkıntı olmayacaktı. Gördü, sıkıntı oldu. Neden dersen, Hasan Sevda’yı gördüğü an öyle esaslı bir ‘yandım anam’...

11 Haziran 2017 | 390 okunma

Lise birin ilk günüydü. Hasan Sevda’yı görmeseydi sıkıntı olmayacaktı. Gördü, sıkıntı oldu. Neden dersen, Hasan Sevda’yı gördüğü an öyle esaslı bir ‘yandım anam’ çekti ki Haydar-ı Kerrar’ın kılıcıyla ikiye biçilen Hayber Yahudisi’nin ‘yandım anam’ı da öyle değil.

Lise birin ilk günüydü. Şehrin merkezindeki liseye leylî gelmişti Hasan. Anasının umudu, babasının gururuydu. Okuyacak da adam olacaktı. Sülalenin tek okumuş çocuğu olarak tarihe geçecek, tarihe geçtiğinden pek az insan haberdar olacak olsa da bu anasıyla babasına yetecekti. ‘Bizim oğlan avukat, doktor, mimar çıkacak’ diyecekti anası ilçede. ‘Bugüne bugün benim oğlum okumuş bir insan oldu da işte eli ekmek tuttu’ diyecekti. Belki babası kahvede çayını kıtlama şekerle höpürdetirken ‘yıkılmaz olduk gayrı. Bizim oğlan okulu bitirince sırtımız yere gelmez olur da feleklen kozumuzu bi pay ederiz. Bakalım neler olur’ diye düşünüp iç geçirecekti.

Lise birin ilk günüydü. İlçenin terzisi Kambur Musa ‘şo parlak kumaştan dikelim’ deyip dikmişti üzerindeki lacileri. Daha sınıfa girer girmez anlamıştı ki Kambur Musa’nın ‘şo parlak kumaş’ dediği kumaş ucuzdur ve de gayetle kötüdür. Bildiğin garibanlığı üzerine geçirmiş de gelmiştir okula. Sınıftaki bu bakışlar da onun alametidir.

Lise birin ilk günüydü. Sevda’yı gördü. Bir gözleri vardı ki Yusuf olup içine düşsen hiçbir kervanın ipi çekip de dışarı çıkartmaya yetmezdi adamı. Bir saçı vardı ki karanlığında yolunu kaybeder de tövbeler olsun dönemezdin hanene. Amma ille de elleri. Hani çakalla kurtla dolu bir ormanda tek başına kalsan da o ellerin ışığını görsen sana kılavuzluk eder de hoplar çıkardın. 

Lise birin ilk günüydü. Sevda’nın iyi kumaştan elbisesine, kaliteli çantasına, kırmızı tokasına, siyah ruganlarına baktı, baktı, baktı. Aklı baştan uçtu gitti.

Lisenin üç yılı öylece geçti. Hasan her sınıfı takdir üstü takdirle bitirdi. Yazları gidip babasına tarlada tabanda yardım etti. Ne ki bir kerrece olsun cesaretini toplayabilemedi. Sevda’nın karşısına geçip de ‘hadi kitabın yok, Allah’ın da mı yok? Eridim kaldım ki Çifte Minareli’nin mumları gibi. Süzüldüm ki yavrusun kaybetmiş ceylan gibi. Kara gecelerde karanlık hayallere gittim ki Kaf Dağı’nın ardından uzak. Az insafa gel’ diyemedi.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
İsmailağa buluşması 04 Mayıs 2024 | 1.409 Okunma Sosyal çürüme yazıları 6: Gösterişli sefalet cumhuriyeti 30 Nisan 2024 | 3.471 Okunma Bi şey yapmalı! 28 Nisan 2024 | 416 Okunma Sosyal çürüme yazıları 5: Varlık vehmi cumhuriyeti 27 Nisan 2024 | 338 Okunma Sosyal çürüme yazıları 4: Ahlâkî pozculuk cumhuriyeti 23 Nisan 2024 | 452 Okunma