İsmail Kılıçarslan Yeni Şafak Gazetesi

Bir özgüven teklifi: İslam Düşünce Atlası

‘Standart düşünce tarihi okumalarında İslam düşüncesinin miladi 13 ya da 14. yüzyılda dondurulduğunu, bu yüzyıllardan sonrasının adeta ‘yok hükmünde’ sayıldığını...

18 Kasım 2017 | 292 okunma

‘Standart düşünce tarihi okumalarında İslam düşüncesinin miladi 13 ya da 14. yüzyılda dondurulduğunu, bu yüzyıllardan sonrasının adeta ‘yok hükmünde’ sayıldığını görüp canımız sıkıldı ve bu işe böylece giriştik’ diyor projenin editörü İbrahim Halil Üçer hoca.

Evet, hem bir internet sitesi hem de şahane bir üç ciltlik kitap çalışması olarak ilgilisiyle buluşmuş İslam Düşünce Atlası projesinden söz ediyorum. İLEM’in projelendirdiği, İhsan Fazlıoğlu’nun danışmanlık yaptığı, çok değerli ilim adamlarının yazılarıyla desteklediği ve Konya Büyükşehir Belediyesi’nin de sponsor olduğu muazzam bir işten yani. Bana kalırsa öyle ‘düşünce tarihimizin önemli isimlerinin teknoloji ile buluşturulması’ falan gibi yavan tespitlerle geçiştirilemeyecek bir çaba bu.

İlk ve en önemli teklifi şu: İslam düşüncesi, bidayetinden bu güne kadar kesintisiz şekilde ilerleyen, şiddeti artıp azalsa da suyunu hiçbir vakit kurutmayan muazzam bir nehirdir. Yatağı kurumadığı gibi donmuş da değildir. İslam düşüncesi dün dünyaya sözünü nasıl ve nereden söylüyorsa bugün de dünyaya sözünü o şekilde ve oradan söyleme çabasındadır.

İkincisi ise şu: ‘Müslümanlar artık düşünce üretmiyor’ cümlesi bir yaveden, bir yalandan ibarettir. Misalen Aliya’nın, Hasan el Benna’nın, Babanzade’nin, Cabiri’nin, Mehmet Akif’in, Filibeli’nin, Abduh’un, Said Nursi’nin, Elmalılı Hamdi Yazır’ın, Sezai Karakoç’un yaşadığı bir çağ olan 20. yüzyıl için ‘Müslümanlar düşünce üretmiyor’ cümlesini kurabilmek ya dangalaklık ya da cehalet gerektirir; başka bir şey değil. 

Hayır hayır. ‘Bu düşünürlerin tüm görüşlerine katılıyorum’ falan demiyorum. Katılıp katılmamak başka bir şeydir, hatta bir bakıma önemsizdir. Meşrep, anlayış, fikir meselesidir. Şunu diyorum: Müslümanlar, yaşadığı her çağa sözünü söylemiş, bu yanıyla düşünceyi kendi bakımlarından ikmal etmiş bir insan topluluğudurlar.

Ne ki romantik biri de değilim. Bugün Müslümanların dünyanın içinde bulunduğu krizlere yönelik olarak geliştirdikleri düşünsel öneriler, en çok da siyaseten zayıflığımızın etkisiyle, ‘etkisiz’ gibi görünmektedir. Ne ki bu düşünce geleneğimizin değil, siyasi geleneğimizin zaafıdır. Misalen ‘bir düşünür’ olarak Sezai Karakoç, 20. yüzyılın bütün krizlerini tespit etmiş, bu krizlere ‘büyük düşünce geleneğimizin içinde kalarak’ çeşitli çözümler önermiştir. Bu çözümlere katılıp katılmamak başkadır. Bu çözümlerin hayata geçirilip geçirilmemesi ise daha da başkadır ve en az Sezai Karakoç’u ilgilendirir. Anlatabiliyor muyum? Buradaki Sezai Karakoç ismini, 20. yüzyılda yaşamış 50 ila 100 Müslüman düşünür ismiyle değiştirebilirsiniz, sonuç değişmeyecektir.  

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sosyal çürüme yazıları 6: Gösterişli sefalet cumhuriyeti 30 Nisan 2024 | 3.468 Okunma Bi şey yapmalı! 28 Nisan 2024 | 416 Okunma Sosyal çürüme yazıları 5: Varlık vehmi cumhuriyeti 27 Nisan 2024 | 337 Okunma Sosyal çürüme yazıları 4: Ahlâkî pozculuk cumhuriyeti 23 Nisan 2024 | 452 Okunma Sosyal çürüme yazıları 3: Şişirilmiş dudaklar cumhuriyeti 20 Nisan 2024 | 918 Okunma