Hey Lizbon! İçinde sen geçen bir romanı okuyup hemen sana
geldim. Biliyorsundur, ‘Lizbon’a Gece Treni.’ Pascal Mercier yazdı,
çok okunmadı fakat çok sattı. Uzun ve ağırdı gerçi ama satırlarını
fosforlu kalemlerle çize çize okudum. Beni neyin böyle etkilediğini
anlatman için geldim Lizbon. Aç kapılarını!
Üzerine oturduğu yedi tepesi, turuncu kiremitli damları,
çamaşır asılı sokakları, Tejo Nehri’nin üzerinde uzanan köprüsü,
şölenle doğan ve büyüleyici bir gösteriyle batan güneşi, huyu suyu
bizimkilere benzeyen insanları, hareketli geceleriyle Lizbon,
İstanbul’un kardeşi gibi. İstanbul kadar gösterişli olmayan ama
ondan daha huzurlu, daha akıllı, kendini daha iyi koruyan bir
kardeş.
AVRUPA'NIN EN BATISI
Avrupa’nın en batısındaki bu şehri kulağımda ‘Fado kraliçesi’
Amelia Rodrigues’in sesiyle dolaşıyorum. Portekiz’in tüm dünyada
tanınan ve sevilen müziği Fado, ‘kader’ demek. Okyanusa açılan
kaşifleri, Atlas’ın dalgalarında sefere çıkanları eskiden beri
Fado’yla uğurlarlarmış. Travessa da Queimada sokağındaki fado
mekanı Cafe Luso’da bir akşam yemeğinde eski kaşiflere selam
gönderip, içimden eşlik ettim.
KARNIM ACIKTI LİZBON!
Lizbon, iyi bir aşçı. Atlantik’ten çıkma lezzetli sardalyaları,
kocaman karidesleri, yumuşacık somonları ve taze balıkları,
sürahiyle içmek isteyeceğiniz vişne likörü ginjası... Güzel bir
akşam yemeği için Chaido bölgesindeki restoranlara göz atın. Tatlı
konusunda da iddialı bir mutfağı var Lizbon’un. Formülü sır olarak
saklı kremalı tartolet ‘pasteis de nata’lar mesela! Pasteis de
nata, milföy üzeri muhallebi olarak anlatabileceğim ufak bir pasta…
Bunu, ünlü pastane Pasteis de Belém’de yemelisiniz. Ne yerseniz
yiyin hepsi makul fiyatlarla midenizde olacak.
GÜNEŞ BİR BAŞKA BATAR
Lizbon renkleriyle akılda kalıyor. Ve bu şehre gelen kişi, güneşin
batışını izlemeden ayrılırsa eksik tanır Lizbon’u. Güneşin batışını
en iyi izleyebileceğiniz yerlerden biri ‘Elevador de Santa Justa.’
Bilet alarak asansörle en üst kata çıkın ve altınızda uzanan şehre
nazır güneşi geçirin. Bu kadar yemek ve hüzün kafiyse şimdi Bairro
Alto’ya gidiyoruz. Bairro Alto, gece hayatının kalbi. Her köşesi
pub, her tarafı dans, her kaldırımı eğlence.
Sabah sakin sakin dolaşan o insanlara gece öyle bir şeyler oluyor
ki İstanbul görse şaşırır, Beyoğlu duysa kıskanır. Salaş eğlence
sevmiyorsanız sizi Dockas bölgesine alalım. Topuklu ayakkabılar
gecenin kalbine burada basıyor. Mekanlar da insanlar kadar şık,
girişler zor. Sonuçta biraz hüzünlendim ama iyi eğlendim, çok
yedim, aşırı yürüdüm, bol bol fado dinledim ve bu şehrin
söylediklerini duymak için özen gösterdim.
Neyi anlatmak istediğini vedalaşırken fısıldadı; dingin ve güven
veren bir sesle: “Beni olduğum gibi kabul ettin, aynısını kendin
için neden yapamayasın?” Mesajı aldım, uygulamaya koydum.
Teşekkürler Lizbon!
ÖZETLE LİZBON
✔ Alışveriş deyince akla Baixa gelir.
✔ eğlence deyince akla Bairro Alto gelir.
✔ Yemek deyince akla Chaido gelir.
✔ espresso deyince akla Portas de S. Antoa gelir.
✔ tarih deyince akla Alfama gelir.
NOT DEFTERİ
● Avrupa’nın en batısındaki Lizbon 1260’tan beri Portekiz’in
başkenti.
● Türkiye’den 2 saat geride.
● İklimi yumuşak; tüm yıl seyahat için uygun fakat en güzeli bahar
zamanı: Mart, Nisan ve Mayıs!
● Hava güzel olsa da, şehir okyanus kenarında olduğu için çok
rüzgarlı olabiliyor.
● Şehri gezmek için üç gün yeterli.
● Portekiz’deyken Portekizce “Merhaba” deyin: “Olá!”
● Fiyatlar İstanbul seviyesinde seyrediyor.
● Lizbonlular, Avrupa şehri insanından beklenmeyecek kadar sıcak ve
yardımsever.
● Bazı erkekler çok yakışıklı.
NASIL GİDİLİR?
THY, TAP Portugal, Lufthansa gibi havayollarının Lizbon’a seferi
var. İstanbul’dan Lizbon’a doğrudan ulaşmak 4 saat 45 dakika
sürüyor.