Yaşadığımız çağda Müslümanlar için en büyük problemlerin başında geliyor, temsil ve uslup problemi. Barış ve esenlik dininin, korku ile özdeşleşmiş olması bunun en büyük kanıtı. Bu noktaya gelmiş olmamızın temel sebeplerinden birisi, din dilimizin son derece hoyrat olması. Son günlerde gündemden düşmeyen ‘Namaz kılmayan hayvandır’ gibi insanı dinden soğutan, ürküten ‘namaz’ bahsinin, Peygamber’in uslubundaki zarif karşılığı ‘namaz, gözümün nuru’ ifadesidir oysa.
İnananlarına namaz gibi bir ibadeti emreden bir din, bu yolla
mensuplarını aşırılıklardan ve çirkin şeylerden alıkoymak ister.
Zira Kur’an-ı Kerim’de ‘Namaz, fahşa ve münkerden alıkoyar’ ayeti
bunu ifade eder. Tek başına bu ayet bile İslam’ın davranışlardan
usluba, yaşam biçimine kadar çirkinlikten, bayağılıktan,
gösterişten, kabalıktan uzak bir nezaket ve sadelikten yana
olduğunu gösterir. Sadelik ve güzellik birbirinin
kardeşidir.
Ne yazık ki bugün Müslüman toplumların kahir ekseriyetinde
mimariden, yaşam biçimine, giyim tarzından hal diline bir karmaşa,
kakofoni ve hoyratlık hakim. Hatta yeyip içtiklerimiz dahi
sadelikten uzak... Organik, doğal yaşam reçetelerine iştahlı
yönelişimiz dahi bedeni kutsarcasına, tutarsız bir telaşın
ifadesi.