Nehir Erdoğan'ı tanımayanınız
azdır..
Ünlü oyuncumuz.. Dizi yıldızımız.. Onu televizyona biz
başlatmıştık, 2000'li yıllara girerken..
Tele Pazar adlı bir kültür, sanat, spor ve eğlence programı
yapıyorduk, Yücel Yener TRT'sinde..
Canlı.. Her pazar 3.5 saat.. Nehir, Ali Kocatepe ile sunucuydu.. O
ilk sınavı başarıyla verirken, Marmara Üniversitesi İşletme
Fakültesi'nde öğrenciydi.
Bir gün elinde bir kayıt aletiyle geldi. Bir ödev vermiş,
hocalarından biri, meslek dersinde.. "Ünlü biriyle söyleşi yapın.."
O da bana geldi..
Nehir geçen hafta taşındı.
Taşınırken, eski eşyaları karıştırmış.
Dosyaların birinde o ödevi bulmuş. Bana getirdi..
Buyrun.. Milenyuma girerken, neler konuşmuşuz?.
Bana bugün bile ilginç geldi.
Konu ben olunca, bana öyle gelmesi doğal da, bakalım siz ne
diyeceksiniz?.
Kimimiz reklamlardan kimimiz Galatasaray tutkusundan, kimimiz de
her gün bizlere seslendiği Sabah Gazetesi'ndeki köşesinden tanıyor
onu.
Ama eminiz ki Türkiye'nin en ünlü, şen kahkahaları dediğimizde tek
bir isim geliyor akıllara:
Hıncal Uluç.
Onunla konuştum.
Nehir- Yazılarınızı yazarken genelde nelere dikkat ediyorsunuz?
Konularınızı seçerken o konuyu ele almanızdaki etmen nedir?
Hıncal - Hiçbir şeye dikkat etmiyorum. Her şey içimden geldiği
gibi. Konu da içimden geldiği gibi seçiliyor, yazı da içimden
geldiği gibi yazılıyor.
Başarının sebebi de bu zaten. Her şeyin içimden geldiği gibi
olması. Hiçbir şey hesaplı, planlı değil.
N- Genelde zaten hemen hemen her konu hakkında yazıyorsunuz. Peki
her şeyin yazarı, her şeyin gazetecisi olmak ne gibi zorluklar
getiriyor, ne gibi sorumluluklar yüklüyor?
H- Sizin yok mu her konu hakkında fikriniz?
Ayakkabı almaya giderken yanınıza bir ayakkabı uzmanı alarak mı
gidiyorsunuz?
Sinema filmini seçerken, bir sinema eleştirmenine telefon edip; "Şu
film nasıl, ona gideyim mi?" mi diyorsunuz?
Ev ararken mimarlarla mı arıyorsunuz? Yaşayacağınız şehri, semti
seçerken şehircilerle, çevrecilerle işbirliği mi yapıyorsunuz? Her
insanın her konuda fikri vardır. Ama ülkemizde insanlar konuşmaları
adeta doğdukları andan itibaren yasaklanmaya başlandığı için
fikirlerini açıklamaktan korkarlar.
Zannederler ki fikir açıklama hakkı dünyada sadece uzmanlara
mahsustur. Ben bunun aksini kanıtlıyorum. İnsansam ve bir şey benim
için yapılmışsa o zaman o şey hakkında bir fikrim her zaman
olacaktır. Mesela izlediğim bir basketbol maçı basketbol
eleştirmenleri için yapılmıyor.
Hıncal Uluç seyretsin diye yapılıyor. O zaman Hıncal Uluç'un bu maç
hakkında fikri olacaktır.
Bu maçta kimlerin iyi oynadığı hakkında fikri olacaktır.
Bu maçta hangi takımın iyi oynadığı hakkında fikri olacaktır. Bu
maçta hakemin maçı nasıl yönettiği hakkında fikri olacaktır. Bütün
bu fikirler olunca da fikrini söyleyecektir. Fikir özgürlüğü demek
fikir sahibi olmak özgürlüğü demek değildir. Türkiye'deki medya
fikir özgürlüğü diye kıyamet koparır ondan sonra da fikrini
açıkladığı zaman "Sen sus! Fikrini açıklama, bu konuda sadece
uzmanlar konuşabilir" der.
N- Özellikle iyimserlik ve sevgi üzerine çok güzel yazılarınız
olduğunu biliyoruz. İyimserlikle ilgili yazılarınızı yazarken kendi
olumsuzluklarınızı göze alarak mı yazıyorsunuz?
H- Tabii!. Yani zamanında kötümser olduğum için neler kaybettiğimi
biliyorum. Özellikle gençlik yıllarımda. Günün gençlerine o yüzden
ağabeylerimin bana söylemediklerini söylemeye çalışıyorum.
N- Peki bu düşüncelerinizi kendi yaşantınızda da uygulayabiliyor
musunuz?
H- "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma" demiş eskiler."
İnsanların doğruları bilmeleriyle, doğruları yapmaları çok farklı
şeyler. Yani kendim de yapmaya uğraşıyorum.
Az biraz başarıyorum da tabii, ama yüzde yüz başarılı olduğum
söylenemez. Zaten hiç kimse hiçbir konuda yüzde yüz başarılı
olduğunu söyleyemez. Ben doğruları söylemeye uğraşıyorum.
N- Kariyer açısından tam olarak istediğiniz yerde misiniz?
H- Tabii. Yani başarılı bir hayat yaşadığımı düşünüyorum mesleki
açıdan.
N- Bu zamana kadar çok yapmak isteyip de içinizde kalan bir şey
oldu mu?
H- Hayır yok. Her şeyi yaptım keyifliyim.
N- Şu anda Türkiye'deki eğitim sistemi, özellikle de üniversiteler
hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?
H- En kötü sistem bir defa insanların robotlar gibi akıllarından
dahi geçirmedikleri birtakım mesleklere zorlanmaları. Efendim;
denebilir ki yazmasınlar, 10 tane seçme hakları var. Çocuklar o
sınavda 10 tane seçme hakkını ya da 20 tane seçme hakkını ya da 100
tane seçme hakkını yazarken istedikleri meslekleri düşünmüyorlar,
genelde kazanabileceklerini yazıyorlar. Yani oradaki seçme hakkı
"Canım bunu istiyor" anlamına gelmiyor ne yazık ki. Biz bugünkü
kuşaklara göre daha talihliydik.
Lise yıllarımızda büyüyünce ne olmak istediğimizi konuşurduk ve de
olabilirdik, önümüzde bir engel yoktu. Öyle üniversite sınavıydı
da, bilmem neydi de, falandı filandı öyle bir şeyler yoktu. Şimdi
çocuk işletme mühendisi olmak istiyor. Çin filolojisi okuyor
sonunda, bugünün sistemi içinde.
N- Sizin eğitim durumunuz nedir?
H- Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdim ben.
Biz şu anda eğitim düzeyi olarak çok daha ilerde ama sistem olarak
çok yanlıştayız. Yani bu saçmalık sadece seçilen üniversitelerin,
fakültelerin adında değil. Bu gün Türkiye'nin pek çok yerinde
üniversite açıldı. Niye açıldı bu üniversiteler?
İşte evvelden bir Ankara'da, bir İstanbul'da üniversite vardı.
Herkes buralarda toplanıyordu. Şimdi her yerde üniversite
açtılar.
Ortaya çıkan tablo şu: Erzurumlu kız çocuğu İzmir'de okuyor,
oradaki üniversiteyi kazandığı için; İzmirli kız çocuğu da
Erzurum'da okumaya çalışıyor o da, o üniversiteyi kazanmış. Oysa
Erzurum'da üniversite açılmasının sebebi Erzurum yöresindeki
insanlar başka yörelere gitmeden kendi çevresinde okusunlar.
Bir yerde açılan üniversitenin amacı öncelikle o yöreye hizmet
vermek olmalı. Branşlar, atıyorum. Erzurum'da sağlık hizmetleri
eksikse İstanbullu delikanlılar, İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun
olanlar Erzurum'da doktorluk yapsın diye mesela onları rotasyon
motasyon diye yapay zorlamalarla yollayacağına, Erzurum'da tıp
fakültesi açarsın ve Erzurum insanını doktor yapıp orada
çalışmasını sağlarsın. Erzurum'da belli bir tarım varsa, o
fakülteyi açarsın, Ziraat Fakültesi'ni.. O tarımın uzmanlarını
orada yetiştirirsin. Erzurum'da kış sporları varsa gelişmekte olan,
bir spor fakültesi açarsın oradan kayak öğretmenleri yetiştirirsin.
O çocuk artık oraya gider, orada okur, orada mezun olur ve orada
hizmet eder.
Böyle bir düzen ne yazık ki uygulamada yok.
O zaman Türkiye'de işler, planlı programlı değil, laf ola, torba
dola yapılıyor.
N- Sizce şu anda üniversite gençleri bu sistemin dışında kendi
adlarına olmaları gereken yerdeler mi?
H- Üniversitede önemli olan şey eğitim.
Öteki sosyal faaliyetler her devirde kendi içinde olmuştur. Onları
da fazla ciddiye almamak gerekir.